Sizcede hayat çok saçma değil mi? Bu evren, içerisinde yaşadığımız dünya...
Her şeyin bir sonu olduğu gibi dünyanın da bir sonu vardı kimine göre mutlu sonla biten, kimine göre kötü sonla biten. Bilincinde olmadığımız sonu yaşayıp yok olup gidiyorduk bu dünyadan.
Herkez kendi yaşadığı hayatın farkında bilmiyorlarki yaşadıkları şeylerin dahada kötüsünü yaşayanlar var. Ruhları aynı acılarla yüzleşmiş olan iki kişi tanıışmasıyla bir birlerine duydukları sevgiyi aşk diye betimlerler. Bense hiç aşık olmadım ve açıkcası olmakta istemem. Bana göre aşk insanı bencilleştirir. İnsan sadece aşık oldum dediği kişiyi önemser. Bir insanın dış görünüşüne değil ruhuna bağlı kalır ve o ruh için ölmeyi bile göze alabilecek duruma gelirdi...
Şuan ne hissetiğimi biliyordum. Karşısında dona kaldım. Ne demek son kez beni görmek istemiş. Nereye gidiyordu. Daha adını bile bilmediğim bi adam niçin son kez beni görmek istemiş olabilir.
"Sorunu cevapladığıma göre arabaya bin artık." Gidip kapattığı kapıyı tekrar açtı. Tereddüt etmeden bindim arabasına.
"Sen..." ne diyeceğimi düşünüp konuşmama devam ettim. "Nereye gidiyorsun?" Sormakla hata mı yapmıştım. Yo hayır ben niye hata yapim beni çınar ağacının altına çağırıp görmek isteyen oydu.
"Bir yere gittim yok, maksat seni görmek." Bana dönüp göz kırptı. Aptal herif!
"Ya sinirlenme hemen dalga geçiyorum. Yarın sabah göreve gideceğim."
"Ay çok komiksin sen ya!" Ne göreviydi bu ben şuanda bi ajanın arabasında falan mıydım acaba.
"Ne görevi gitmeden sırtıma bıçak falan mı saplayacaksın yoksa." Arabayı durdurmasıyla evin önüne geldiğimizi fark ettim. Vitesi çekip bana döndü.
"Kızım sen benim kalbime bıçak saplamışsın ben senin sırtına sapladam ne olur." Kalbim tekledi. Nefes dahi alamicak hale geldim.
Biraz olsun kendime gelince bunu şakay vurarak yavaş bir kahkaha attım. "Sende ne şakacı cıktın ya." Deyip gülerken elimle koluna vurdum. Biraz daha sert vursaydım elim kırılacaktı o derece bu nedir ya. Adam kas yığını cıktı üzerindeki salaş tişörten belli olmuyordu.
Ben "iyi geceler." Derken o da yandan bir sırıtışla "Günaydın" dedi ablam vermeden arabadan indiğimde. Hava aydınlanmaya başlamış olduğunu fark ettim son kez arkama döndükten sonra eve girdim.
Odama cıkıp direk yatağa girecektim ki aynadaki yansımamla karşı karşıya kaldım. Milli ev topuzu saçım ve bulutlu pijamalarımla şok oldum. Cidden böylemiydim gece boyu rezillik! Aman çokta tın sanki bir daha karşılaşıcaz deyip direk yatağa girdim. Zaten giriş o giriş sabah dersleri kaçırmıştım.
Sahil kenarında kulağımda kulaklığım. Dalga sesleri eşliğinde dinlediĝim şarkı tam anlamıyla huzurdu.
İlaç ol yaralarıma
Ben rotası şaşırmış bir gemi
Gel güneş ol zifiri karanlığaSensin deniz fenerim...
Şarkıyı mırıldanırken birden yaĝmur yağmaya başladı. Yağmurun yağmasıyla gözlerimi açtım.
Yataktan fırladıĝımda yağmuru yağdıran abim olduğunu gördüm. Sinirlerim tepeme çıktı adam akıllı uyandır madem uyandıracaksan değilmi kafamdan aşağı su dökerek uyandıtmak ne!
"Ne o sinirlendin mi oysa iki dakika öncesine kadar konser veriyordun." Kahkaha atarken yere düştü salak kolumun altında kalan yastığı alıp kafasına fırlattım.
"S*ktir git ya şurdan!" Hala gülmeye devam ederek kalktı "Hadi kahvaltıya annem börek yapmış." Onu geçerek tuvalette girdim. Elimi yüzümü yıkayıp kahbaltıya indim.
Yalancı! Hani göreve gidecekti şimdi burada benim evinde benim, soframda ne işi vardı. Bilseydim üstümü değişirirdim. Bi de yanında birileri daha vardı.
"Kızım bu halin ne sırıl sıklam olmuşsun." Ters ters abime baktım.
"Bişi yok anne sen demedin mi çiçekler solmuş. Bende suluyayım dedim."
Sofradaki herkez kıkırdadı.
"Bak kızım Semra teyzenler." Şaşkın gözlerle baktım. Adı tanıdık geliyordu fakat tanımıyordum. Sanırım onun annesi yanı dakide kardeşiydi.
"Ayla kız nerden hatırlasın taşındıklarında 2 yaşındaydı." Yine anlam veremeden şaşkın gözlerle bakınca annem anlatmaya başladı.
"Biz bu mahalleye ilk taşındığımızda karşı binamızda Semra'lar oturuyordu. İkimizde yeni evlenmiştik. Eşi Murat askerdi. Ben abine hamileyken o da Enes'e hamileydi." Demek adı Enes'ti.
"Enes'le abin beraber büyüdüler. Eşi Murat vefat ailesi iki çocukla buralarda yalnız kalmasın diye memlekete götürdüler." Babası ölmüşmüydü yani.
"Onlar gittiĝimde sende iki yaşındaydın. Mine'de yeni doğmuştu." Mine'de kardeşi olmalıydı...
Annem ve Semra teyze o kadar yakınlardıki sanki aralarına bunca yıl girmemiş gibi sohbet ediyolardı.
Murat amca ölünce Ankaraya taşınmışlardı bir süre. Enes'te İzmir'de üniversite kazanınca buraya geri taşınmışlardı. Annelerimiz telefonla görüşmeye devam ediyolarmış. Annemi hiç Semra teyzeyle konuşurken gömemiştim. Kahvaltımı bitirip odama çıkmıştım. Onlar hala kahve içiyolardı. Fazla geçmeden üzerimi değistirip tekrar aşağı indim.
"Benim ni arakaşınla buluşmam gerekiyo. Ben gidiyorum. Tanıştığıma çok memnun oldum."
"Bende seni gördüğüme çok memnun oldum çok güzel bir kız olmuşsun maşallah."
"Yaa demi annesine çekmiş." Kendi kendilerine güldüler. Çünkü ben babama benziyodum. Uzaktan baksalarda onun kızı olduğumu anlarlardı.
"Bende çıkıyodum zaten ben bırakırım seni istiyosan." Başımı sallayarak onu onayladığımda.
"Ne zamana dönersin oğlum."
"Yapma be Semra sultan."
"Tamam. Dikkat et." Annesine ve kardeşine sarıldıktan sonra evden çıktık.
"Sen nereye gidiyosun böyle dünden beri bi gidemedin."
"Göreve, ben askerim." Dedi gururlu bir ifadeyle.
"Sen nereye gideceksin."
"Aşağıdaki sokakta bırakırsan kendim gidebilirim."
"Tarzını değiştirmişsin." Ne demek istiyordu.
"Dün geceki kombinin daha iyidi sanki rahatlık açısından." Göz devirerek önüme döndüm.
"Sağol ya." Gecenin köründe nasıl yanına gitmemi bekliyorduki zaten. Yeşim'in evinin hemen yanındaki parkta durdu. Kapıyı açıp direk arabadan indim.
Arkamdan arabanın camını indirip.
"Beni bıraktığın için çok teşekür ederim Ece." İsmimi çok güzel söylemişti bir daha söylese eriyip gidecektim.
"Teşekür ederim Enes." Deyip arkama dönüp koşar adımlarla eve girdim.
~Beğendiysenin lütfen oylayıp bol bol yorum yapabilirmisiniz 💗