3.Bilinmezliğin karanlığı

45 8 47
                                    


~Aynı yerden yarası olandır, yarayı besleyen.

Aynı yerden yarası olandır, yarayı kanatan ... ~

***

" Ezdiğin kadar ezer, yaktığın kadar yakarım Ateş lalesi .!"

Ondan duyduğum son cümle bu oldu. Gözlerine kavurucu bir duyguyla baktım . Yakınlığımıza bir son verip yanından, o bir daha bir şey demeden önce omuzuna çarparak geçtim . Kapıya doğru ilerlerken içerden hiç bir ses gelmiyordu sanki evde ölüm sessizliği oluşmuştu tam kapıyı açmış botlarımı giyerken ablam geldi yanıma .

" Yasmin, nereye . Oturup bir konuşsaydık, yanlış anladınız birbirinizi."

" Sakın abla, şuan konuşmak istediğim son şey o adam.!"

" Yasm-"

" Abla! biraz yanlız kalmak istiyorum, gece beni erken bekleme geç kalabilirim." dedim ve merdivenlere inmeye başladım . Arkadan ablamın ' nereye ' bağarışlarını görmezden geldim .

Binadan çıktığımda derin bir nefes aldım sanki içerde bütün nefesimi tüm gücümle tutmuştum da dışarı çıkınca acıyan ciğerlerime nefes göndermişim gibi hissetmiştim. Kafamı gökyüzünden çekip gözlerimi açtım sakin olmaya çalışarak nereye gideceğime bakmak için sağıma soluma bakınırken, evlerin arkasındaki, gökyüzünün siyaha büründüğü boş tepeye baktım . Geldiğimizden beri ilk defa görüyordum. Belki de kafamı toparlamak için iyi bir seçenek olabilirdi açıkçası şuan sadece yürümek istiyordum nereye gittiğim önemsizdi.

Tepenin olduğu yokuşa doğru yürümeye başlamışken yanımdan birisi tozu dumana katarak geçti . Arkasından kim diye bakarken bu kişinin hakan olduğunu anladım . Hızlı adımlarla yürüyordu, öyleki benim normal bir insana nazaran hızlı olan yürüyüşüm bile onun yanında yavaş kalıyordu. O önde giderken, bende sinirle ondan tam tersi istikamete olan bölgeye doğru hızlı adımlarla ilerledim ama bilmiyordum ki bu bölge herhangi bir yerden bile çıksan hepsi tepeye çıkıyordu, bütün yollar bu tepeye çıkıyordu.

İçimde tutamadıklarımı gökyüzüne haykırmak, bütün sinirimi, zamanında aynı benim gibi hiç bir suçu olmayan bulutlara, yıldızlara, ay'dan çıkarmak istercesine onlara doğru, haykırmak istiyordum.

Çünkü bir tek onlar, dinliyorlardı.

Yargılamadan.

Hesap sormadan.

Yada can yakmadan...

Bazen insanlardan çok doğaya, hayvanlara yada ne biliyim cansız nesnelere güvenmeliydiniz. İnsanlar can yakıyor çünkü. Acıtıyorlar...

Ama hepsinden nefret ediyordum.
Gökyüzünden de yıldızlardan da aydan'da nefret ediyordum.

Neden mi? Çünkü bana gökyüzünü sevdiren onların altından mutlu olmayı öğreten kişi, beni tamda gökyüzünün altında, ayın en parlak en tepede olduğu, yaz yağmurunun olduğu bir gece vakti terk etti beni.

Bu yüzdendi, gökyüzünü bir sevip bir sevmemem. Evet bir tek onlara içimi dökerdim ama bir tek'de onlardan nefret ederdim.

Hepsi, o adamın kendi gökyüzünde beni onun tek yıldızıymışım gibi hissetirmesi yüzündendi .

O, o yağmurlu gecede bana tek yıldızı olmadığımı hissetiriken ben o gökyüzünden kaymıştım, aynı hayatımın onun yüzünden kayması gibi ...

Tepeye varmıştım, normalde yarım saatte ancak çıkılacak olan tepeyi ben bu sinirle on beş dakikada çıkmıştım . Şuan etrafımda seyrekçe ağaçlar vardı ama biraz sonra ağaçlar sıklaşmaya ve ormana dönüşmeye başlamıştı, tepenin sadece en ön tam uçurumun olduğu o küçük çimenlik alanda ağaç yoktu onun haricinde benim olduğum yer dışında gecenin karanlığı ile biraz daha siyahlaşan orman vardı. Hatta orman o kadar siyah görünüyordu ki o tarafa doğru bu saatte gitmek için yürek yemiş olmak gerekirdi.

Ateş lalesi & sevilmeyenler matemi .Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin