6 ocak 2024
"nerede kaldın soobin ya, ağaç oldum seni beklerken!"
"hyung çok özür dilerim. kai'den beomgyu'nun defterini aldım, onu verip geliyorum hemen."
"koş koş! pizzan soğudu. hadi gel çabuk, öpüyorum."
yeonjun hyung cevap vermesini beklemeden telefonu kapatınca soobin de onun "öpüyorum." deyişine çıldırmak için zaman kazanmış oldu. böyle şeylere çıldırırdı o da işte, onun hayatı da böyleydi.
yeonjun hyung'un şehre taşınması soobin açısından bir anlamda çok kötü olmuştu. eskiden her gün okulda görüşür, okul çıkışları birlikte gezer, çoğu akşam birbirlerinde kalırlardı. şimdiyse hafta sonları bir iki günlüğüne hasret gidermeye çalışıyorlardı. soobin haftanın kalan günlerini onu özleyerek geçiriyordu.
diğer bir anlamda da çok iyi oldu gitmesi. yoksa soobin başındaki üniversite sınavı illetine hayatta bu kadar sistemli odaklanamazdı. yeonjun'un "yarın çalışırsın." tavsiyesine uyup her gününü onunla geçirir, yarın da çalışmazdı. önceliklerini iyi biliyordu genç çocuk. onun için yeonjun hyung bir yana, dünya bir yanaydı.
beomgyu'nun yanından ayrılıp karşı binaya koştu. açık kapıdan içeri girince koltukta yeonjun hyung'un kasabaya her geldiğinde biraz daha zayıflayan vücudunu gördü. "hyung." dedi nefes nefese. yeonjun'un yüzü aydınlandı. "nihayet!" diyip güldü. sesi azarlar gibi çıkmıştı ama yüzünde güller açıyordu.
pizza yiyip sohbet ettiler biraz. yeonjun bir dilimin yarısını yiyip geri çekildi. "ben sen gelmeden önce yemiştim zaten, sana aldım bunu." dedi. soobin nedense ona hiç inanmadı, pizzanın yiyebildiği kadarını yiyip gerisini bıraktı o da.
oyun oynadılar. soobin oyun oynamayı çok severdi ama sınava çalışmaktan oynayacak vakit bulamıyordu. bu yüzden tadını çıkarmak istedi fakat şimdi de yeonjun'u izlemekten oyuna odaklanamıyordu.
yeonjun onunla dalga geçti, "kolsuz musun oğlum?" dedi kahkahalarla gülerken. bunu ona başkası dese öldürürdü onu ama yeonjun deyince akan sular duruyordu işte. utanmasa "hahaha, ilahi hyung." diyecekti. sustu sadece.
sıkılana kadar oynadılar, sonra sohbet etmeye geri döndüler. soobin kendisine eziyet etmeyi severdi, bilerek yeonjun'un hayatında biri olup olmadığına getirdi konuyu.
"ne flörtü soobin ya, yurttan dışarı çıktığım mı var?" dedi yeonjun.
soobin yere baktı, gözüne baksa konuşamazdı zaten. "peki öyle biri çıksa karşına," dedi. "o zaman sevgili olur musun?"
saçma bir soruydu, zaten öyle biri çıksa neden sevgili olmayacaktı ki yeonjun? yine de sordu soobin. biliyordu çünkü, daha önce de çıkmıştı yeonjun'un karşısına öyle kişiler. yeonjun lise sona kadar "eğlenmeme bakıyorum, birine bağlanamam." diyerek; lise sonda sınavı, şimdi de arkadaşsızlığı falan bahane ederek uzaklaştırıyordu o insanları kendisinden. eğlenmesine bakıyorken de insanlarla tek gecelik bir şeyler yaşıyor değildi, içip partiliyordu bütün gün. bu sırada partideki herkes de onun peşinde koşuyordu.
soobin parti sevmezdi, yeonjun'u sevdiğinden giderdi. yeonjun sarhoş olup yarınlar yokmuşçasına dans eder, kai flörtleşecek kız arar, zavallı beomgyu da evinde ders çalışırken soobin partinin bir köşesinde oturup nerede yanlış yaptığını düşünürdü. hayatının bir noktasında tam o anda söylemesi gereken bir şeyi "ya söylememem gerekiyorsa?" diyerek söyleyememiş, geri kalan yaşamı boyunca da o söyleyemediğinin pişmanlığını çekmişti.
"boş ver şimdi sen bunları, geçen bahsettiğim film vardı ya..."
yeonjun onu ve düşüncelerini susturup konuyu değiştirince iç çekti soobin. hayatını ondan bir adım bekleyerek geçiriyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
tanrı çoktan unuttu bizi
Fanfic"kan gökle yer değiştirir, bildiklerini unutursun. bazen görmek için gözü kapatmak gerekir." ya da insanların temizler, lekeliler ve lekesizler olarak üçe ayrıldığı bir dünyada temizseniz her şey yolunda fakat eğer değilseniz işler o zaman zorlaşır...