"vah vah, zavallım benim! neler gelmiş başına!" diye söylendi annesi çayları koyarken. taehyun dudağını dişledi, annesinin yanına yaklaşıp "anne beomgyu'nun yanında da böyle söyleme, olur mu?duyarsa iyice mahvolur çocuk." dedi.
annesi doldurduğu iki bardağı tepsiye yerleştirip başını salladı. "söyler miyim hiç oğlum!" dedi. "tatlıdan da yiyin." diyip son anda sıkıştırdı tabakları da araya.
taehyun dolu tepsiyi dengede tutmaya çalışarak bahçeye çıktı. beomgyu kendisini çardakta bekliyordu. çayları masaya bırakırken onun gülümsediğini gördü. dedesiyle yaptığı konuşmadan sonra biraz rahatlamış gibiydi ama yine de normalde olduğundan daha durgundu.
"teşekkür ederim." dedi gözlerini taehyun'dan ayırmadan. ağaçlardan sarkan lambaların ışığı bahçeyi aydınlatıyordu, gözleri ışıl ışıl parlıyordu. şüphe yoktu, sabah olduğundan çok daha huzurlu gözüküyordu.
"afiyet olsun." dedi taehyun sevinerek. onun güzelliğine bu kadar yakından şahit olabildiği için bile kendisini şanslı hissediyordu.
beomgyu çayını yudumlayıp bahçeyi izledi. "burası çok güzelmiş." dedi annesinin baktığı çiçekleri göstererek. taehyun sırıttı. "kimin aklına gelirdi ki?" dedi. "benim sana bahçemde bakacağım..."
beomgyu kıkır kıkır güldü, "kedi mi oldum şimdi?" dedi taehyun'a yaklaşıp. taehyun başını salladı. "kime niyet kime kısmet..."
bir süre sessizce oturdular. taehyun'un elinde olsa beomgyu'yu izlemek için bir daha asla göz kırpmazdı. o keyifle tatlısını yerken taehyun sadakat'te buldu kendisini. onunla bahçesindeki çardakta annesinin tatlısını yiyeceği günün bu şekilde geleceğini hiç düşünmemişti.
"annenin ellerine sağlık." dedi beomgyu. taehyun da aklından kurdu aynı cümleyi, çok daha farklı bir anlamını kastederek.
"afiyet olsun, sevdin mi?"
soruyu konuşmak olsun diye soruyordu, beomgyu'nun tatlıya bayıldığı çok belliydi. tabağını silip süpürmüştü.
"sevmek ne kelime! annen hep böyle tatlılar yapacaksa ben yerleşirim buraya."
"hiç itiraz etmem."
beomgyu'nun gözleri güldü. biliyordu taehyun, beomgyu haklı olarak çok korkuyordu. şimdi dedesi ona "istediğin kadar kal." dedi diye bütün endişeleri toz olup uçmayacaktı. ailesinin ona yaşattıkları yenilir yutulur şeyler değildi.
bugünden sonra ne yapacağını, ne kadar süre burada, evinden uzakta, yaşayacağını taehyun'un her şeyi bilen dedesi de dahil olmak üzere kimse bilmiyordu. bu yüzden korkmaya devam edecekti beomgyu. en azından uyandığındaki gibi perişan ve çaresiz gözükmüyordu şimdi. şakalaşıyor, gülüyor, kendisi gibi davranıyordu.
beomgyu taehyun'un tepsiyi toplamasına izin vermedi, belli ki kendisini mahcup hissediyor ve ne kadar minnettar olduğunu hareketleriyle göstermeye çalışıyordu. tepsiyi mutfağa götürünce taehyun'un annesiyle karşılaştılar. taehyun onları bahçe kapısından izliyordu.
beomgyu heyecanının üstüne gidip, kadından ne kadar çekindiği yüz metreden belli oluyordu, tatlı için teşekkür etti. taehyun annesinin pot kırıp beomgyu'yu utandırmasından korkarak yanlarına gitti hemen. beomgyu annesi "afiyet olsun oğlum." dedikten sonra mutfaktan çıkmadı, olduğu yerde durmaya devam etti.
"bileklik için de teşekkür ederim, çok güzel yapmışsınız."
taehyun'un annesi kaşlarını kaldırdı, "aa!" dedi heyecanla. "sen o çocuk musun?"
beomgu gülümseyip başını salladı.
"güle güle kullan canım, istersen başka da yaparım sana!"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
tanrı çoktan unuttu bizi
Fiksi Penggemar"kan gökle yer değiştirir, bildiklerini unutursun. bazen görmek için gözü kapatmak gerekir." ya da insanların temizler, lekeliler ve lekesizler olarak üçe ayrıldığı bir dünyada temizseniz her şey yolunda fakat eğer değilseniz işler o zaman zorlaşır...