🔸15.BÖLÜM: RENKLİ SONSUZLUK

285 71 265
                                    

Ayrıntılarını hatırlamıyor olsam da güzel bir rüya gördüğümü biliyordum. Rüyamı terk edip beni uyanmaya zorlayan şey gerçek hayattan gelen bir sesti. Gün ağarmıştı ve yatak odamın kapısı çalıyordu. Gözlerimi aralayıp uyku sersemi gözlerle doğan güneşin turuncuya ve pembeye boyadığı tavana bakarken açık pencereden giren serin sonbahar meltemi hafifçe tenimi okşuyor, perdeleri kıpırdatıyordu. Hava öyle ferah, öyle güzeldi ki birkaç gün önce bu şehirde kopan fırtına şimdi tuhaf bir hayal gibi geliyordu. Kapı sesi tekrar odamın içinde yankılandığında, artık yumuşak yastığıma veda etmem gerektiğini düşünerek yavaşça yataktan doğruldum. Derin, rahatlatıcı bir sabah nefesi aldım. Ardından uyumadan önce banyo ettiğim için dalgaları daha da yoğunlaşmış olan siyah bukleleri yüzümün önünden çektim ve sanki gerçeklikle bağlantımı hâlâ tam anlamıyla sağlayamıyormuş gibi yarı bitkin, mahmur bir sesle, kapının ardındaki kişiye, "Girebilirsin, kapı açık!" diye seslendim. Bir yandan da kuruyan boğazımı temizlemek adına bir bardak su almak için ahşap komodine uzandım.

Yine sakarlığım üzerimdeydi.

Cam sürahiyi almak isterken az kalsın üst üste yığılmış olan kitaplardan bir tanesini yere deviriyordum, neyse ki son anda ileri uzanıp kitabı kapağından tutmayı başardım. Parlak bir ciltle ve taze bir kokuyla kaplı kitabın üzerine, altın harflerle işlenmiş isme baktım. "İnce Kar." Yazarının Surya'lı olması dışında hakkında en ufak bir fikrimin olmadığı kitabı, Dağın Yankısı adındaki diğer kitabın üzerine bırakırken yatak odamın kapısı sessizce açıldı. Evdeki çalışanlardan ikisi, Lotus ile Marie, içeri girdi. Güne erken başlamış olmalıydılar ki ikisinin üzerinde de kusursuz bir şekilde ütülenmiş olan gömlek tarzındaki beyaz, hizmetçi elbiseleri vardı. İkisi de gülümsüyordu.

Dün akşam olanlar yüzünden neşeli olmaktan uzak ama yine de nazik bir sesle "Günaydın," dedim. Aslında biraz şaşırdığımı kabul etmem gerek. Bugün beni her zaman olduğu gibi Abraham'ın uyandırmasını bekliyordum, Marie ve Lotus'un değil.

Lotus, gülümseyerek bana doğru bir adım attı ve titiz bir şekilde elbisesinin eteğini düzelttikten sonra "Sabahınız nasıl geçiyor, efendim?" diye sordu. Kızın bana 'efendim' demesini garip karşılamamak için epeyce bir uğraşmam gerekmişti. Gülümsemek için de. O sırada da Marie odamın perdelerini aralayarak içeri daha fazla ışık girmesini sağlıyordu.

"İyi sayılırım." Sage'yi bulmak zorunda kaldığımı öğrendikten sonra ne kadar iyi olabilirsem artık. Dayanamayıp bu düşünce karşısında iç geçirerek "Saat kaç?" diye sordum Lotus'a. Lotus kibar bir şekilde kafasını salladı.

"Sekizi yirmi geçiyordu, en son. Aç mısınız?"

Kız bunu deyince bir anda ne kadar kahvaltı etmeye muhtaç olduğumu fark ettim. Dün doğru düzgün yemek yemediğim için bugün ekstra aç hissediyordum. "Evet. Kahvaltı hazır mı?" diye sordum, kızlara.

"Evet, biz de sizi uyandırmaya gelmiştik. Kahve mi yoksa çay mı istersiniz?"

"Çay, lütfen."

Marie ve Lotus odamın sabah dağınıklığını şöyle bir toparladıktan sonra rahat bir şekilde giyinebilmem için beni rahat bıraktılar. Ancak yalnız kalınca yatağımdan ayrılacak gücü bulabildim. Üzerimde büyük bir yük olsa da bugünü keyifli geçirmek için elimden geleni yapmak istiyordum. Yumuşak, dantel detayları olan geceliğimi çıkarıp hızlı bir şekilde üstümü giyindikten sonra kahvaltı masasına geçip bana ait olan sandalyeye oturdum. Etrafıma bakındım fakat ne Abraham ne de Damien ortalıkta görünmüyordu. Birden yalnızlık o kadar da iyi hissettirmemeye başladı. Asık bir suratla başımı önüme çevirip her türden yiyeceğin olduğu kahvaltı masasına bakarken Marie fincanıma harika kokan bir bitki çayı doldurdu. Ona teşekkür ettim. Sonra da çayımdan bir yudum aldın ve dilimin üzerinde dolaşan büyüleyici aroma karşısında gözlerimi kapattım. Hmm. Çayın içinde ne olduğunu bilmesem de bu yumuşak tadı gerçekten sevmiştim.

Gladyatör: Özgür Ruhlar (2)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin