İçime yerleşen korku duygusu damarlarımda dolaşan bir buzdan farksızdı. Böyle hissetmeme neden olan şey insanların tepkisinden çok o hayvanın vahşiliği ve öfkesiydi. Bu durumun ne kadar tehlikeli olabileceğini, insanların nasıl kolayca zarar görebileceğine kendi gözlerimle şahit olmuştum. Tüm o vahşet, o kan, o endişe, hepsi baş edebileceğimden çok fazlaydı. Ve insanların tepkisi... Kahretsin. Bu iyi değildi. Hem de hiç. Suyun yüzeyinde kalmak için çabaladıkça daha da dibe batıyor gibiydim. Boğuluyordum, nefes alamıyordum ve en kötüsü, bir tarafım o anı yaşamaya devam ediyor, kanın kokusu burnumu tırmalıyordu. Ellerim titriyor, kalbim hızla atıyordu. Her bir düşüncem karanlığın derinliklerinde gizlenen tehlikenin farkına varmamı sağlıyordu. İnsanları ve sınır hayvanlarını nasıl sakinleştireceğimi bilmiyordum ve mesleğim gereği bir şeyleri bilmemekten hiç hoşlanmazdım. Bu bilinmezlik beynimi kemiriyordu. Kendi beceriksizliğim yüzünden bir felaketin eşiğindeydim ve her adımım, bu felaketi biraz daha yaklaştırıyor gibiydi.
Tüm bu düşünceler zihnimi vahşetin izleriyle doldurduğu için malikaneye ulaştığım anda çalışma odamın olduğu koridora doğru koştum. Kalbim kulaklarımda atarak kapıyı ittirdim ve içeri adım attığımda loş ışıkla aydınlatılmış geniş oda bana her zaman olduğu kadar tanıdık hissettirmedi. Aksine, yabancıydı. Bana ait değil gibiydi ama önemli değildi. Bu, beni daha da körüklüyordu. Acele ettim ve bakışlarımı sadece kısacık bir an için etrafta gezdirdim. Burada bir mucidin odasında olması gereken her şey vardı. Mekanik öğütücüye, makine tasarımlarımla kaplı mimar kağıtlarına, pahalı antika süslere, işime yarayan bir sürü ıvır zıvırla kaplı olan raflara ve yerde, ona özel yatağında uyuyan kedim Iron'a baktım. Çalışma odamın olduğu tarafa fırlarken -Çünkü kahrolası makinemin anahtarı oradaydı!- Damien'ın arkamdan geldiğini bilmek için dönüp bakmama gerek yoktu. Panikten boğulur bir hâlde masaya ulaştığımda hem olanlar hem de kan kokusu yüzünden o kadar dengesiz bir haldeydim ki odaklanamadım. Yerde duran kablolardan birine çarpıp öne sendeledim. Dizimi masanın kenarına çarptım ve anahtarı yere düşürdüm. Düşmenin etkisiyle çıkan tiz ses yüzünden Iron uykusundan sıçrayıp kaçarken öfkeden kıpkırmızı kesilmiş bir suratla anahtarı yerden almak için eğildim. Doğruluğumda Damien dibime girmişti bile. Homurdanarak anahtarı elimden aldı ve itiraf etmeme fırsat bile vermeden "Bırak şunu!" diyerek onu masanın üzerine, eski yerine geri koydu. Bundan hiç hoşlanmamıştım ve anlamıyordum, neden bana engel oluyordu? Az önce olanları o da görmemi miydi? Hayır. O hayvanın nasıl delirdiğini görmemesi mümkün değildi.
Anahtarı geri almak için ona doğru uzandığımda Damien bileğimi nazikçe ama yeterince ısrarcı bir şekilde tutup çekti. Derin bir sesle "Kanaman var." diye uyardı beni. Sesi kararlılıkla doluydu. Ona bakmaya cesaret ettiğim zaman her şey daha da karmaşık hâle geldi.
"Damien, ben iyiyim. Sadece biraz..."
"Vanessa, bu ciddi bir yara. İncindiğini bile fark etmiyorsun. İzin ver bir bakayım."
Kan kokusundan inanılmaz rahatsız oluyor olmama rağmen "Önemli bir şey değil." diyerek geçiştirdim ama Damien'in kararlılığı karşısında sesimdeki güvensizlik fark edilir derecede artmıştı. Ellerimi kavuşturdum ve isteksizlik ve umutsuzlukla, anahtarı bana vermesi için ona yalvarır gibi ellerimi ona doğru uzattım. "Lütfen, şu anahtarı ver de işimi bitireyim. İnsanlar inciniyor, Damien. Bu konuda bir şeyler yapmam lazım."
"Anlıyorum ve senin de yeterince sağlıklı olmazsan bunu yapamayacağını anlaman gerekiyor."
"Ama vakit yok, ben..."
"Sadece beş dakika sürecek," diye söz verdi bana. Fevri davranmadan önce dikkatlice düşündüm ve Damien'ın haklı olduğunu fark ettim. Sağlığım, başkalarına yardım etme arzumun temeliydi. Bu yüzden bedenimin ve zihnimin iyi durumda olması önemliydi. Beş dakika, diye düşündüm kendi kendime. Zor olacaktı ama sanırım beş dakika hiçbir şey yapmadan durabilirdim. Ayrıca haklıydı, insanlara yardım etmek istiyorsam eğer sağlığıma daha fazla dikkat etmek zorundaydım. Darmadağınık olan düşüncelerimi toplamak için gözlerimi kapattım ve rahatlamak adına bir nefes aldım. Zihnim adeta bulutların arasında süzülüyormuş gibi hafifledi. İçimde bir huzur dalgası yayıldı ve stresim yavaş yavaş kayboldu. Sonunda gözlerimi açtım ve pes ettiğimi göstermek için başımı öne sallamadan önce derin bir nefes aldım.
![](https://img.wattpad.com/cover/363294368-288-k299315.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Gladyatör: Özgür Ruhlar (2)
Novela Juvenil"HİÇBİR ŞEY BİR ARADA OLMASI GEREKEN İKİ RUHU AYIRAMAZ." Vanessa ve Damien'ın ilişkileri giderek derinleşmeye başlarken saldırganlaşan sınır hayvanları yüzünden Westland yeni bir tehdit ile karşı karşıya kalır. Bu tehdidi durdurabilecek tek kişi old...