Başkent, bayraklarla süslenmiş caddeleri ve coşkulu kalabalığıyla her yıl büyük bir festivale ev sahipliği yapıyordu. Bu Westland halkı için çok hoş bir şeydi çünkü özellikle de bu günlerde her yer bir renk cümbüşüne dönerdi. Tıpkı o gece olduğu gibi. Abartılı bir şekilde süslenmiş devasa çadırlar, yöresel lezzetler, el sanatları sergileri, canlı müzik performansları, ateş yutanlar, akrobat gösterileri, ip cambazları... Bu, aynı zamanda da bölgenin kültürel zenginliğini ve toplumsal birlikteliğimizi kutlamak için bir fırsat; Ve elbette sosyalleşmek için... Ama en son Lumina Festivali'ne gittiğimde bir çocuktum.
Lumina.
Bu, Westland'ın tarihi kadar eski, yöresel bir sözcük.
Işık anlamına geliyor. Sanırım bu yüzden festivalin olduğu gece her yerde fenerler, lambalar, parlayan taşlar, dilek balonları ve yüzlerce renkli ışık kaynağı kullanılıyor. Bir de geleneksel olarak, bereket ve mutluluk getirdiğine inanıldığı için, doğaya ateş böcekleri salınıyor. Tüm bunlara şahit olmak, yıldızların yeryüzüne düşmesini izlemek gibi bir şey. Her yer öyle ışıltılı ki, insanın gece olduğuna inanası gelmiyor.
Gittiğim son festivale dair anılarım sokaklarda kaybolup renklerin, insanların ve her yeri soluduğum hava gibi saran neşenin büyüsüne kapılmamla ilgiliydi... Bir de babamla. En son babamla gitmiştim oraya. Sanırım bu yüzden bu anı hâlâ canlılığını koruyordu. Dürüst olmak gerekirse, babam ortadan kaybolduğundan beri neden bu festivale hiç katılmadığımı o ana dek düşünmemiştim. Sanırım, derinlerde bir yerde, onun yokluğunu hissetmemek için onu bana hatırlatan her şeyden kaçmak isteyen bir parçam vardı. Şimdi de öyleydi. Geçmişin gölgeleri bu geceki festivalin coşkusunu yaşarken bile varlığını hissettiriyor, ruhumu hüzne boğuyordu. Balkonda tek başıma durup festival yüzünden parıl parıl parlayan şehre ve arada sırada gülüşerek malikanemin önünden geçen çocuklara, gençlere, yaşlılara bakarken kendi yalnızlığımı daha derinden hissettim. İnsanlar mutlu görünüyordu. Mutlu insanlar beni de mutlu ederdi ama o gece garip bir hüzün vardı kalbimde. Belki de dün yaşananlar yüzünden bu duygular içindeydim. Diana'nın sözleri zihnimde beni hâlâ rahatsız eden bir bulanıklık yaratıyordu. Başkan Eugine bir yana, Diana'nın aurasında bambaşka bir ürkütücülük vardı. Damien'a sahip olma arzusunu görmeyecek kadar kör olmayı istesem de değildim. Görüyordum ve bu beni gerçekten rahatsız ediyordu. Özellikle de Damien artık onu istemediği için. Diana neden bunu kabullenemiyordu? Aşk böyle bir şey miydi? Takıntılı? Hastalıklı? Malikanenin önünden geçen yaşlı çifte bakarken gülümsedim. Saçları iyice beyazlaşmış olan adam kırmızı bir çiçeği beyaz saçlı kadının kulağının arkasına sıkıştırırken bir şey diyor, mutlulukla gülümsüyor. Hayır. Aşk buydu. Öyle bir aşk, zehirli bir bitkiden farksızdı.
Düşüncelerimin gittiği yöne rağmen yine de güzel bir geceydi. Abraham bir süre önce dinmiş olan fırtınanın kalıntılarını temizliyor, bahçedeki ağaçlardan sarkan kırık dalları toplamakla ve çiftleri düzeltmekle uğraşıyordu. Bense balkonda durmuş, korkuluklara yaşlanmış bir hâlde şehrin diğer ucundaki festivali seyrediyordum. Daha önceki fırtınadan eser taşımayan dingin hava ve festival ışıkları yüzünden her şey adeta bir peri masalından fırlamış gibi bir atmosfer oluşturuyordu... Ama ne yazık ki, bu peri masalı Yeraltı Şehri'ndeki insanlar için değildi. Onların buraya gelmek için izni yoktu. Yaşam ne garip, ne kadar da zıtlıklar üzerine kurulu. İyi ve kötü. Güzel ve çirkin. Huzur ve kaos. Bir yerde neşe ile dolu anlar yaşanırken, başka bir noktada melankoli kol geziyordu.
"Bu kadar derin ne düşünüyorsun?"
Damien'ın derin ve sakin tonuyla zihnimdeki karmaşıklık adeta bir sis perdesi gibi dağıldı. "Hiçbir şey." dedim, renkli festival ışıklarının dans eden yansımalarından gözlerimi ayırmayarak. Yanıma yaklaştı, gözleri benimkiler gibi uzaktaki parıldayan ışıklara doğru kaydı. Bir an sustuktan sonra sakin bir sesle onunla konuşmaya devam ettim. "Sadece biraz temiz hava almak istemiştim ama böyle güzellikler arasında düşüncelere dalmak kolay oluyor."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Gladyatör: Özgür Ruhlar (2)
أدب المراهقين"HİÇBİR ŞEY BİR ARADA OLMASI GEREKEN İKİ RUHU AYIRAMAZ." Vanessa ve Damien'ın ilişkileri giderek derinleşmeye başlarken saldırganlaşan sınır hayvanları yüzünden Westland yeni bir tehdit ile karşı karşıya kalır. Bu tehdidi durdurabilecek tek kişi old...