Sabah uyandığımda her tarafım ağrıyordu. Kolumda ki saati kendime çevirip saate baktım. Saat 09.00' du, ile geç kalmıştım. Akşam Dean ile içtiğimiz biraların etkisi çok ağır gelmişti, normalde bu kadar etkilenmezdim. Sanırım bir doktora gitsem iyi olur.
Hemen kalkıp elimi yüzümü yıkadım, kendime gelmeye çalıştım. Güzel bir çay içtim ve kahvaltı yapmadan hazırlanıp evden çıktım.
Yarım saatten az bir süre sonra şirkete geldim. Her zaman ki gibi kapıda Elvis'i gördük. Yanında yine ünlü cıo'lar vardı. Hemen sahte bir gülüş ile yanıma geldi. Belki de ben öyle sanıyorumdur. Bugün bir farklıydı.'Hahaha, hoşgeldin Hoseok. Şirketin gururu. Neden bugün geç geldin, bir şey olmadı değil mi?'
'Hayır bir şey yok, asıl sen iyi misin?
Böyle davranmazdın da, içmedin değil mi?''Hahahah çok şakacısın, bu benim her zaman ki halim. Değil mi çocuklar.'
'Afedersin ama geçebilir miyim, işler beni bekliyor da. Yani geç kalmayalım değil mi.' Sahte bir gülüş ile sırıttım.
'Ah evet, buyur Hoseok. Sana kolay gelsin.'
Kafamı biraz eğdim ve cıo'ları selamlayıp çalışma odama gittim. Asansörden çıkar çıkmaz, Dean kapımın önünde endişeli bir şekilde beni bekliyordu. Hemen yanıma geldi ve sarıldı. Beni kontrol etti.
'Efendim neredeydiniz? Size bir şey oldu sandım. Neden geç geldiniz?'
'Uyuya kalmışım, biralar ağır geldi de. Hahaha, neyse hadi işe dönelim.'
'Bir şey olursa, kötü hissederseniz lütfen bana söyleyin efendim.'
'Ah merak etme, henüz o kadar yaşlanmadım. İyiyim ben bana bir şey olmaz.'
'Peki, efendim.'
Çalışma masamda sandalyeme oturdum ve öylece Dean'ı dinliyorum.
Projeksiyon ile bütün planı anlattı.'Ve son olarak bu dosyaları, her biri 5 kez kopyalayarak çıkartırsak tüm şirket işleri bitiyor.'
'Vay be, ömrümden uzun bir plan. Tek günde bitirebileceğimizi sanmıyorum.'
'Bende ama eğer zamanı doğru kullanırsak belki.. Ha eğer fazla zorlanırsak günlere bölerim. Her gün birazını yaparız. Nasıl istersiniz efendim?'
'Son dediğin tamamen mantıklı, işleri günlere böl, öyle çalışalım.'
'Peki, tamamdır efendim.'
Dean tüm iş programını hazırladı. Yaklaşık dört buçuk saat çalıştık. Akşam olmak üzereydi ve bugünün tüm işlerini yaptık. Eşyalarımı alıp çıkışa doğru gidiyordum ki, biri bir şey arıyor gibiydi. Hemen yanıma geldi.
'Ah kusura bakmayın ama Hoseok nerede?'
'Hoseok mu? O benim.'
'Ah sonunda sizi buldum, beni Elvis gönderdi. Size bir şey söylememi istedi.'
'Buyur.'
'Sanırım bu hafta çok fazla işiniz varmış.'
'Evet her zaman işimiz var, sadece bu hafta fazla. Neden soruyorsun?'
'Bay Elvis bu işleri üç gün içerisinde bitiremezseniz, sizi şirketten kovacağını söyledi. Bugün görüştüğü Cıo'lar sizi beğenmemiş. Eğer iyi bir çalışan iseniz üç günde bitirmenizi ve karşılığında size uzun bir tatil ve bir miktar para vereceklerini söylediler.'
Bir an kalbim sıkıştı, nefes nefese kaldım. Duyduklarıma inanmak istemedim. Bir şey yokmuş gibi gülümseyerek cevap verdim.
'Peki, bu bilgilendirme için sağol.'
Ardından Dean yanıma geldi, arabaya binip evime doğru yol aldık. Daha fazla göz yaşlarımı tutamayıp ağladım. O da merak etti ve biraz da endişelendi. Olan biten herşeyi anlattım.
'Bu delilik, Bay Elvis bunu nasıl yapabilir? Hâlâ aklım almıyor..'
'Bende bilmiyorum ama bence bu işte iş var.'
'Bence de çünkü sizi kovamaz, siz olmazsanız kimse şirkette çalışmak istemez. Çok pişman olur ve gelmeniz için yalvarır.'
'Hahah, haklısın. Nede olsa ben olmasaydım o şirketi başarıyla yönetemezdi.'
'Merak etmeyin efendim, bu konuyu araştıracağım. Belki yalan bir haber de olabilir. Gerekirse Bay Elvis ile de konuşacağım.'
'Teşekkürler Dean.'
'Ne demek efendim, her zaman.'
Biz konuşurken eve gelmiştik bile. Arabadan inip Dean ile vedalaştık dan sonra şifreyi girip eve girdim. Eve girer girmez yatağa kendimi attım. O kadar üzgündüm ki, emeklerimin ziyan olmasını istemiyordum.
-⋆ ˚。⋆୨୧˚
Kalktım ve banyoya gidip, elimi yüzümü yıkadım. Mutfağa gittim ve biraz içmek için dolapları arıyordum. Her dolaba baktım, sonunda bir tane buldum. Fakat bitmişti.
Ahh, lanet olsun. Nasıl ya? Hangi ara içtim ben bu kadar..
Diye düşünürken bir an, hepsini bir party'de bitirdiğim aklıma geldi. Hemen üstüme aynı giysileri giyip, arabama koştum. Her zaman ki alışveriş yaptığım yere tam gaz gidiyordum. Işıklar yanınca mecbur yavaşladım.
Işıkları hiç sevmiyorum, çok uzun sürüyor. Vakit nakittir. Of of yansana lan. Heh, sonunda.
Hızlı bir şekilde dükkana geldim. Hemen arabayı köşeye park edip, dükkana girdim. Her zaman ki içtiğim içecekleri aldım. Arabaya atlayıp, eve tam gaz gittim. Çok uzun bile sürmedi. En az yarım saat. Eve girer girmez mutfağa gittim. Biraz su ve içecek içtim. O kadar üzgündüm ki. Kafamı toparlayamıyordum.
Akşam olduğunda, akşam yemeği için bir kafeye gittim. Güzel, şık bir şeyler giyinip hemen çıktım.
Her zaman gittiğim bir klüp vardı. Oraya gittim. Ortam o kadar güzeldi ki, üzüntü dışında herşey vardı. İnsanlar oyunlar oynuyor, dans ediyor, sohbet ediyordu.
Araya karıştım ve saatlerce orada kaldım. Saat gecenin 1'ı olmuştu. Yavaş yavaş insanlar gidiyordu. Fakat ben o kadar çok içmiş ve oyun oynamıştım ki. Oracıkta uyuya kaldım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Blue pill || Hoseok
General FictionBirbirlerinden habersiz, bir ajan ve bir kahve çalışanın platonik aşk hikayesi.. -୨୧ "Neden bir ajan gibi her gün kafeme geliyorsun?" "Kes sesini ve beni dinle!" "Sebepsiz yere kafeme girenler ile konuşmuyorum." "Belki de sebebi sensindir."