Sabaha karşı bir çalışan dükkanı açıp içeriye girdi. Fakat o kadar yorgundum ki, her yerim ağrıyordu. Dükkan çalışanı koşarak yanıma geldi.
'Ah, siz iyi misiniz? Ben nasıl oldu da sizi dükkan da görmedim. Çok özür dilerim.'
'S- sorun değil.'
'Durun efendim kalkmanıza yardım edeyim.'
'Ah teşekkürler. Çok nazik siniz. En iyisi daha fazla rahatsızlık vermeden gideyim.'
'A- afedersiniz ama saat kaç acaba?'
'Saat 12 efendim.'
'NEE?! 12 Mİ?!'
'B- bir şey mi oldu?'
'LANET OLSUN LANET OLSUN İŞE GEÇ KALDIM. ŞİMDİ DEAN'A NE DİYECEĞİM?'
Çalışana bir şey demeden arabama atlayıp eve gittim. Hemen elimi yüzümü yıkayıp biraz ilaç içtim ve üstümü değiştirmedim.
Ne gerek var be.. Ben her zaman böyle giyiniyorum ve vakit kalmadı ne yapacağım ben ya..Hemen şirkete gittim. Tabi ki hala uykuluyum, neyse ki sarhoş değildim.
Dean şirketin giriş kapısında beni bekliyordu. Araba anahtarını yetkiliye verdiğim an koşarak omzuma atlayıp sıkıca sarıldı.
'Çok şükür, neredeydiniz efendim. Sizin için ne kadar endişelendim biliyor musunuz. Ve yapmamız gereken çok iş var. Bir şey mi oldu? Siz bu kadar geç gelmezsiniz.'
Çok hızlı konuşuyor ve çok fazla soru soruyordu. Aklım almıyordu, ne dediğini anlamıyorum. Anladığım tek şey. Balalalala random bir şey söylüyor gibiydi. Ellerimi omzuna koydum ve biraz yüzüne baktım.
'Bak, Dean. Ben iyiyim. Ama bir sakin ol! Anlamıyorum. Balalalala ne diyorsun lan? Az bi' sakin.'
'Peki peki, sakinim sakinim..'
'Aynen böyle, sakin ol.'
'Nasıl sakin olayım efendim, dün tüm gün sizi aradım. Fakat hep meşgul çalıyordu. Bir çok kez de sesli mesaj attım. Her yerden yazdım. Ama hep meşgulsünüz. Ya size bir şey olsaydı. Ya biri size bir şey yapsaydı...'
Hafif ve yorgun bir şekilde gözlerimi devirdim. Odama doğru ilerlemeye başladığım da Dean'da arkamdan geliyordu. Hâlâ hiç yorulmadan endişeli bir şekilde bana bir çok şey söylüyordu.
Hatta bazen küfür ettiğini falan sandım.Odaya girer girmez kapıyı örtüp masama oturdum. Hâlâ konuşuyordu. Dayanamayıp sözünü kestim.
'Dean.'
Kendi sesinden beni duymuyordu.
'Dean.'
Hâlâ ama hâlâ bir şeyler anlatıyordu.
'Dean.'
Masanın önünde hızlı ve endişeli bir şekilde, bir o yana bir bu yana gidip geliyordu. Hâlâ duymadı beni.
'DEAN.'
Birden bağırdığım da irkilip bana baktı.
'Yeter amına koyim da, bi' sus da motorun soğusun. Bırbırbır ne dediğini de anlamıyorum.'
'Ama efendim..'
'KES LA KES. PEZEVENK SUS VE OTUR ŞURAYA.'
'E-efendim..'
'EFENDİNİ SİKSİNLER. Bİ SAKİNLEŞ LÂ.
NE BU ENDİŞE. Tüm gece kafanda bu kadar şey nasıl kurdun merak ediyorum.''E-e...'
'Dean sus. Elimde kalacasun ha.
Bak şivem de kaydı amk.'Karşımda ki sandalyeye oturdu ve kahkaha atmaya başladı. Daha fazla ciddi kalamayıp, bende gülmeye başladım.
Bir kaç dakika sonra kendimize gelip çalışmaya başladık. Yaklaşık beş saat çalıştık. Geç kaldığım için biraz fazla çalıştık. En sonunda kalan son dosyayı bitirip eşyalarımı toplamaya başaldım.
Çıkışa doğru ilerlerken orada ki görevli ile konuşmak için yanına koştum. Etrafı kontrol ettim.'Hey, sana birşey soracağım.'
'Tabi ki efendim.'
'Ben şirketten atıldım mı?'
'Şey öyle birşey söyleniyordu ama sanırım atılmadınız. Bugün son gününüz büyük ihtimalle Elvis sizi kontrol edecek ve duruma göre davranır. Üzgünüm bunun hakkında pek bir bilgim yok.'
'Sorun değil, yine de teşekkürler.'
'Rica ederim, iyi günler efendim.'
Hemen evin yolunu tuttum..
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Blue pill || Hoseok
General FictionBirbirlerinden habersiz, bir ajan ve bir kahve çalışanın platonik aşk hikayesi.. -୨୧ "Neden bir ajan gibi her gün kafeme geliyorsun?" "Kes sesini ve beni dinle!" "Sebepsiz yere kafeme girenler ile konuşmuyorum." "Belki de sebebi sensindir."