Kaçtım. Gittim Istanbul'dan. Sırf duygularım ağır bastığı için. Onu korumak için. Ona mutlu bir hayat verebilmek için. Ama o mutlu değildi biliyordum. Merak etmişti beni. Her gün aramıştı. O gün ben o evdeydim. Daha çok üzülmesin, ağlamasın kapıyı açıp sarılırım diye Buket'i çağırmıştım.
Her şeyden çok değer verdim ona. Hala da duygular besliyorum. Babası gelir diye korkuyorum.Kırmıştı kalbini. Benim gidebileceğime kendini inandırmıştı. Hayır, ben ondan gidemezdim. Ben onsuz yapamaz haldeydim. Gün geçtikçe mahvoluyordum.
Belki kaçabilirdik. Ne zamana kadar kaçacaktık ki?
Ankara'da kaldım tam olarak iki yıl. Daha sonra Istanbul'a geri geldim. Üç yıldır Lâl'i görmüyorum. Benim yerime Buket onunla ilgilenmişti.
Onu unutmak istedim bazen, bazense kalbimde yaşatmak. O kadar yorucu bir dönemdi ki zar zor toparlayabildim kendimi.
Dışarıdaydım. Buraya Lâl'le çok gelmiştik zamanında. Kendimi bir ara sokağa attım. Ve aklımın ucundan bile geçmeyen bir yazıyla karşılaştım. Duvarda kocaman siyah bir boyayla yazılmış bir cümle vardı.
"Unutma, seni daima seveceğim Cariño."
Kalbim deli gibi çarpmaya başladı. Ya onu bulduysam diye ümit ettim.
Daha hızli ilerlemeye başladım. Başka bir duvarda gene yazı yazıyordu. Yazıları takip ettikçe daha farklı şeyler çıkıyordu karışıma. 0406 çarpmıştı gözüme. 4 Haziran. Lâl'e ilk mesaj attığım gündü.
O kadar çok ilerlemiştim ki bacaklarım sızlıyordu artık. Karşıma küçük bir kulübe çıktı. Camlarında küçük yıldızdan ledler vardı.
Umudumu yitirmedim. Belki oradadır diye gittim ve kapıyı çaldım. Çok hızlı karar vermiştim bana nasıl bir tepki vereceğini düşünmemiştim bile.
"Her kimsen defol git!"
Kapının ardından yüksek sesle bağırıyordu. O'ydu. Sesini ne çok özlemişim meğer.
Tekrar kapıyı çaldım. Bu sefer hiç ses gelmedi. Üçüncü kez tıklatmamla sertçe kapı açıldı.
Kahverengi gözlerindeki yaşam azalmıştı. Saçları gene omuzlarındaydı ama yamuk yumuktu.
Yüzüme acınası bir tebessüm koyup güzel suratına baktım. Çok özlemiştim.
Sağ gözünden bir damla yaş aktı. Aniden boynuma sarıldı. Bunu beklemediğimden afallamıştım.
Küçük kollarını bedenime sıkıca sardı. Hıçkıra hıçkıra ağlarken bir anda benden uzaklaştı.
"Nereye gittin Elis? He? Gittin ve üç yıl sonra mı geliyorsun yanıma? Yeni mi geldim aklına? Naptım ben sana? Bir hatam olduysa söyle bende diyeyim sen haklısın tamam. Neden beni bıraktın? Öldün sandım Elis ben seni. Ulaşamadım. Korktum. Susturamadım aklımdaki tüm düşünceleri. Buket'te hiçbir şey anlatmadı. Gittin dedi. Nereye gittin Elis? Kalbimdeki sızı çok derin anlasana. Noldu o gün? Yalvarıyorum şuan halüsinasyon görüyorsun de bana. Bu sen değilsin. Elis... Canım çok yanıyor."
Kızacağını biliyordum. Deli gibi ağlıyordu. Kendime doğru çekip göğsüme yasladım başını. Eliyle yüzünü kapattı. Daha çok ağladı.
"Özür dilerim Lâl'im. Belki zor affedeceksin. ama seni ömrümün sonuna kadar seviyorum."
☆ ☆ ☆
hic bitsin istemiyorum ama Lâl ve Elis'in hikayesi bu kadar istedigim degeri gorse benim icin daha guzel olacak belki özel bolum gelebilir belli tarihlerde ama kac tane atarim bilmiyorum
ya da son bir bolum daha atip bitirebilirim suan kararsiz kaldim :)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Biraz Sen °GXG°
Teen FictionEn zoru da buydu ya. Kalbin de yaşatıp onu öpememek, dokunamamak, görememek... Suçlu belki onun gözünde bendim ama herşey zamanla. Zamanın telafi edemeyeceği hiçbir şey yoktur.