Gözlerimi açtığımda bir odadaydım. Esnedim ve gerinip ayağa kalktım. Odamdaydım.
Demek hepsi sadece bir rüyaydı...
Dağa çıkışım, yer altına inişim, tanıştığım onca kişi... Toriel, Sans, Papyrus, Alphys, Bun, hatta kayıkçı bile...
Yeniden evimde olduğum için mutluydum ama... nedense içimde bir şeyler eksikti.
Annemi çok özlemiştim, bu yüzden odamda ilerlerken ona seslendim. "Anne! Günaydın!"
Cevap gelmedi... acaba işte miydi? Bugün hangi gündü ki?
"Anneciğim! Evde misin?"
Kapıya geldim ve kulpunu tuttum. Tam çevirecektim ki kapı karşı taraftan açıldı. Karşımda upuzun boylu birisi duruyordu. Onu, tüylü ayaklarından tanıdım. Üzerinde uzun bir cübbe vardı.
"Günaydın küçüğüm, bu kadar çabuk mu alıştın buraya?"
Toriel bana bakıyordu. Ben ise şaşkın bir şekilde ona baktım. Gözlerimi kırpıştırmaya başladım, ellerimi yumruk haline getirip gözlerimi ovuşturdum.
Gözlerimi açtığımda yine oradaydı. O zaman bu bir rüya değildi!
"Evladım, iyi misin? Yoksa burada yaşadıklarını rüya mı sandın?"
"Evet Toriel..."
Toriel'in yüzünde net bir şekilde gördüm üzüntüyü. Neden üzüldüğünü anlayamamıştım, buradaydım işte.
"Bir an için bana anne diye sesleniyorsun zannetmiştim..." Sesi üzüntü ile çıktı. Bu söylediği ile neden üzüldüğünü anlamıştım. "Kahvaltı hazır, küçüğüm..."
Dönüp gitmeye başladığında ne yapacağımı veya ne diyeceğimi bilemedim. Sonra birden kafama dank etti. BUNLARIN HEPSİ GERÇEKTİ!
Eve nasıl dönecektim? Annemi bir daha göremeyecek miydim? Sonsuza dek burada mı kalacaktım? Buradan nasıl çıkabilirdim? BURADAN ÇIKABİLİR MİYDİM?
Ben sadece annemin anlattıklarını merak edip gerçek olup olmadıklarını görmeye gelmiştim ama peki ya geri dönmek istediğimde ne olacaktı? Kafamın içi sonunda korkunç senaryolar kurduğum bir soru bataklığına dönüşmüştü.
"Frisk! Gelmiyor musun?" Toriel'in bana seslendiğini duyduğumda daha da panikledim. O beni gerçekten çocuğu gibi mi görüyordu? Beni zorla alıkoyup annemden mi ayırmaya çalışıyordu? Geri dönmemem için mi bana iyi davranıyordu?
Şimdi anlamıştım... Sans Toriel için, o sana annen gibi bakar, dememiş miydi? Şimdi her şey çok daha korkunç olmaya başlamıştı ve ben gerçekten çok korkmaya başlamıştım. Burada daha fazla kalamazdım.
Koşa koşa evden dışarı attım kendimi, bahçeyi hemen terk edip ileride gördüğüm yıkık dökük yapılara doğru ilerledim. Paniklemiş bir şekilde sürekli sağa sola koşturuyordum ve duvarlara vuruyordum, umutsuzca bir çıkış arıyordum.
Ama çabalarım boşunaydı... çoğu yerde, yerlerden çıkmış dikenler vardı yolumu kapatan. Her yer tuzaklarla ve yolları engelleyen şeylerle doluydu. Çaresizce yere oturdum ve dizlerimi karnıma çekerek ağlamaya başladım.
Daha oturalı on saniye bile olmamışken bir ses duydum. Korkuyla hemen kafamı kaldırdığımda yanımda duran sarı yapraklı bir çiçek olduğunu gördüm. Şaşırtıcı olan şey ise bu çiçeğin bir yüzü olmasıydı.
"Merhaba küçük kız, kayıp mı oldun?" Çiçek konuşmuştu... Hatta sesi erkek sesi olarak çıkıyordu...
"Hayır, kayıp olmadım. Sadece bu lanet yerden çıkmak istiyorum." Gözlerimden yaşlar akarken konuştum.
"Aah, baştan söylesene..."
Birden ona baktım.
"Ben buradan nasıl çıkabileceğini biliyorum."
Devam edecek <3
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Yer Altındaki Yıldız
FanfictionAnnesi Chara, ona hep bir efsaneden bahsederdi. İnsanlar ve canavarların savaşı bittiği zaman, kaybeden canavarlar yer altına sürgün edilmişlerdi. Eskiden bu canavarlardan birisiyle 'çok' yakın dost olan Chara, yaşadığı şeyleri kızına hiç tüm detayl...