Nasıl olduğunu anlamadığım bir şekilde uyuyakalmış olmalıydım. Çünkü uyandığımda Sans gitmişti. Somurtup karların arasından doğrulurken üzerimde siyah kürklü bir ceket olduğunu fark ettim. Tek kaşımı kaldırıp anlamaya çalışırca bakarken arkamdan gelen bir çıtırtı sesi yüzünden irkilmiştim. Omzumun üzerinden arkaya bakmak için kafamı çevirince Sans'ın gözleriyle karşılaştım. Yaklaşık iki saniye geçmeden kendime gelerek gülümsedim.
"Uyanmamı mı bekliyordun?" Ona umutlu gözlerle baktım. O ise hiçbir şey demeden yanıma oturdu.
"hayır. sadece ceketimi burada unutmuşum." Yaptığı espriyi kavramam birkaç saniyemi aldı. Kıkırdayıp ceketini ona uzattım. O da sol elini uzatarak ceketi tuttu. O sırada elim onun kemikten parmaklarına değince donakaldım. Üzerinde oturduğum karlardan bile daha soğuktu eli. Buna şaşırmamam lazımdı, biliyordum ama nedense birden çok farklı hissetmiştim. O ceketi üzerine geçirirken benim elim hala havadaydı. Kafasını bana hafiften çevirdiğinde elimi indirdim ve yutkundum.
Birkaç dakika boş boş oturup etrafı anlamsızca izledim. O ise ben konuşmadıkça konuşmayacak gibiydi. Bu yüzden bir konu açmaya karar verdim. "Papyrus adlı bir kardeşin olduğunu söylemiştin. Ondan biraz bahsetmeye ne dersin?" Kafamı gülümseyerek yana yatırdım.
"o... biraz heyecanlı biridir. seni gördüğünde çığlık atmaya başlarsa şaşırma." Bu söylediğine şirince kıkırdadım. "espri anlayışımız pek benzemese de iyi biridir. kendisi iyi olduğunun farkında olmasa bile..."
Ona üzgünce baktığımda birden vücudunu bana çevirdi. Ben ise şaşkınlıkla hafiften açılan gözlerimle ona bakmaya devam ettim.
"ya sen frisk? sen de biraz kendinden bahset." Böyle dediğinde birkaç saniye düşündüm. Sonra bakışlarımı gökyüzüne çevirdim.
"Küçüklüğümden beri beni annem büyüttü. Babamı hiçbir zaman görmedim. Annem hep bana onun harika biri olduğunu söylerdi. Keşke onu tanıyabilseydim." Gözlerimi kıstığımda gözyaşları yanaklarıma akmaya başladı. Omzumda Sans'ın elini hissettiğimde başımı ona çevirmeden yan gözle baktım. Beni kendine çekip göğüs kafesine yasladığında ona karşı çıkmayıp gözlerimi kapattım ve başımı onun omzuna dayadım.
"bazen kader karşına hiç tahmin edemeyeceğin şeyler çıkarabilir. umudunu kaybetme."
Gözlerimi hafif araladım kafamı kaldırmadan. "Neyden bahsediyorsun?..."
"hiçbir şey için çok geç değildir. sabırlı ol." Dediklerinden hiçbir şey anlamıyordum. Annem bana babamın öldüğünü söylemişti ve ben de her zaman buna inanmıştım. Bunun tersinin olmasına imkan yoktu. "annen chara bir zamanlar dostumuzdu."
"Bana yeraltındaki canavarlardan bazılarını tanıdığını söylemişti. Özellikle Toriel adlı kişiden çok bahsederdi. Toriel de kim?"
Tek eliyle omzumu nazikçe okşuyordu konuşurken. "toriel... o benim şaka arkadaşımdır. koskoca yeraltında espri yapmaktan anlayan tek kişi o." Hafiften güldü bunu söyledikten sonra. "onu tanısan eminim ki çok severdin. hatta istersen seni onunla tanıştırabilirim."
"Bu harika olur! Ama... Şu an biraz yorgun hissediyorum." Uyumama rağmen vücudumdaki her kemiğin ve eklemin ağrıdığını hissediyordum. Vücudumda ağır bir bitkinlik hissi vardı ve bu beni mahvediyordu.
"merak etme, o sana annen gibi bakar." Bir şey dememe fırsat vermeden beni kucağına alıp taşımaya başlamıştı.
"Kayıkçı ile mi gideceğiz?" Kafamı hafif yana yatırarak ona baktım. O ise bana bakmadan cevap verdi.
"bir kestirme biliyorum." Bir köşeden döndüğümüzde ona bakmaya devam ediyordum. Aniden atmosferin değiştiğini, havanın ısındığını fark ettim. Kafamı kaldırıp bakınca etrafta bir sürü yıkık dökük, çatlak duvarlar olduğunu fark ettim.
"Burası, Harabeler mi?" Kafasını hafifçe sallayıp gözlerini yoldan ayırmadı. Ben ise merakla çevreyi incelemeye başlamıştım. Bahsettiği kişinin böyle kötü bir yerde yaşamıyor olmasını diliyordum.
Birden bir eve geldiğimizde düşüncelerimden sıyrılıp Sans'ın önünde durduğu eve baktım. Küçüktü ama aynı zamanda sevimli ve sempatikti. Buraya anında ısınmaya başladığımı hissediyordum.
"Sanırım artık kendim yürüsem daha iyi olur..." Bunu dediğimde üstelemeden beni yere nazikçe indirdi. Kapıyı çalmamamıza rağmen birden evin kapısı aralandı ve arkasından beyaz kürklü, kırmızı gözlü, bir çift boynuzu olan bir canavar çıktı. Canavar denemeyecek kadar sevimli birisiydi.
"toriel, bu frisk." Toriel bakışlarını bana çevirdi, gözlerinde şefkat ve umut vardı. Yüzündeki tatlı gülümsemesi benim yüzüme baktığında ikiye katlandı. Ben ise sadece elimi salladım
"Merhaba Toriel..."
Hidden_Assassin 'e ithafen...
Devam edecek <3...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Yer Altındaki Yıldız
Hayran KurguAnnesi Chara, ona hep bir efsaneden bahsederdi. İnsanlar ve canavarların savaşı bittiği zaman, kaybeden canavarlar yer altına sürgün edilmişlerdi. Eskiden bu canavarlardan birisiyle 'çok' yakın dost olan Chara, yaşadığı şeyleri kızına hiç tüm detayl...