13

126 17 4
                                    



-İyi Okumalar-

•  •  •

Kral Seokjin ve Jungkook'un konuştuğu günün ardından iki gün geçmiş, kral Seokjin bu süre içerisinde planlarını işleme koymak için uğraşmıştı. Bütün hazırlıklar ona göre yapılmış ve sürecin gizli kalabilmesi için de oldukça az insan ile bu konuyu konuşmuştu. En basitinden ailesiyle konuşmayı reddetmiş onları olası bir tehlikeye karşı güvence altına aldığını düşünmüştü.

  En güvenilir adamı Hyunsik ve onun bir kaç yardımcısı dışında kimsenin plandan haberi yoktu. Şimdilik.

  Sonunda bütün hazırlıklar bitmiş ve kralın planı işleve sokacağı gün gelmişti.
  Toplantı odasında her zaman oturduğu baş kısımın aksine masanın uzun kısmına oturmuştu.

  Karşısında ki Jung Suk ile daha samimi bir ortam ayarlamayı hedeflemişti çünkü. İstediğini de başardığını düşünüyordu.

  "Beni buraya neden çağırdın?" Diye sordu Jung Suk, oturduğu gibi sadede gelmeyi hedefliyordu. Salak bir adam değildi, kralın kendisini boş bir sebep için yanına çağırmayacağının farkındaydı. Hem de bunu Hyunsik'i kullanarak yapmıştı.
  Garipti.

  "Bu ne acele, önce sana çay ikram etseydim."

  Kralın gülümseyerek kurduğu cümleye tezat Jung Suk yüzünü buruşturdu. Vampirlerin topraklarında, sarayın içerisinde bir şey yiyip içmeyecek kadar aklı başındaydı neyse ki.

  "Teşekkür ederim ama ben doğrudan iletişim kurmayı tercih ederim."

  Kralın yüzünde ki gülümseme biraz daha yüzüne yayıldı, tahmin ettiğinden çok daha keyifli bir hale bürünüyordu tam şuan.

  "Pekala madem öyle, konumuz Rose ve Doo San." Dedi doğrudan bebeğin bahsini yapmamıştı. Amacı biraz vakit kazanmaktı çünkü.

  "Umuyorum ki kralım, verdiğiniz vampiri geri istemeyeceksinizdir." İmalı bir şekilde kaşları havalandı Jong Suk'un o bedenleri almak hiç kolay olmamıştı. Şimdi öylece geri verileceğini düşünüyorsa kral yanılıyordu.

  Kral kafasını olumsuz anlamda iki yana salladı, yüzünde ki gülümseme hala varlığını korurken konuşmaya başladı.

  "Konumuz bebek." Dedi ve sustu. Karşısında ki adamın tepkilerini izlerken, küçük cadıya büyüyü yapabilmesi için de zaman tanımış oldu.

  Jong Suk'un önce kaşları havalandı, sonra ise anlam veremediği duyum karşısında çatıldı.

  Sarayın diğer yamacında kendisine ait odada yere daire yaparak dizdiği mumların ortasına oturan Jungkook ise konunun açıldığını ve sıranın kendisine geldiğini fark ettiğinde gözlerini kucağında ki açık bir şekilde duran büyü kitabına indirdi.

  Mumların arasında bağdaş kurmuş şekilde yerde oturuyor ve gözü büyü kitabındaki büyünün sözlerinde gezinirken minin minik ağzını hareket ettiyor yazan kelimeri okuyordu.

  Bir kere kitabın yüzüne bakarak okuduğu kelimeler bitince, bir daha bakma ihtiyacı hissetmeden gözlerini yumdu.
  Büyüyü artık tam olarak yapmaya başladığında etrafını çevreleyen mumlar yandı, odanın içerisinde o tatlı matem kendini belli etti.

  Hava ve ateş büyü yaparken Jungkook'un kullandığı elementlerdendi.
  Her cadı aynı elementi kullanarak büyü yapmazdı. Hepsinin kendine özel bir sistemi vardı. Jungkook'da sadece bu iki elemente takılı kalan bir büyücü değildi.

  Açık havada yaptığı büyülerde toprağın gücünü, suya yakın yerlerde yaptığı büyülerde ise suyun akıcılığını kullanmaktan geri durmazdı. Her büyücü elementleri kullanamazdı da ama. Kontrolü zor olan Elementler büyünün daha kalıcı ve daha güçlü olmasına sebep olurdu.

Averd - Taekook -Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin