~~~
Hatasız kul olmaz, hatamla sev beni
Dermansız dert olmaz, dermana sal beni
Kaybettim kendimi, ne olur bul beni
Yoruldum halim yok, sen gel de al beni.Feryada gücüm yok, feryatsız duy beni
Sevenlerin aşkına, ne olur sev beni
Sev beni...~~~
İlginçti ama tavuk çorbasının kıvam almasını sağlayan tek belirleyici unsurun un olduğunu, belki de kırk yıl düşünsem asla akıl edemezdim. Garson oğlana borcum oluşmuştu, nasıl ödeyeceğimi birkaç saniyeliğine düşünüp boş vermiştim. Mis gibi kokan tavuk kokusunu uzun uzun ciğerlerime çekerken kasiyerin ters bakışlarını hala üzerimde hisseder gibiydim. Hiç sorunum yokmuş gibi bir de bu aptalı düşünmem gerekecekti. Muhtemelen zincir market olduğu ve haklarında yapılacak en ufak bir iftiranın tüm işlerini mahvedeceklerini bildiklerindendi, bana tavuk satmak konusunda pek bir somurtkan davransalar da restoranttakiler kadar sinir bozucu değillerdi.
Zaten onlarla muhattap olmak isteyen de yoktu.
Son bir kez daha çorbayı karıştırdıktan sonra gözlerimi kapatıp kokusunu içime çektim. Hayatım boyunca yaptığım en güzel çorba bu olabilirdi sanırım. Şöyle bir gerçek de vardı ki Min Yoongi, kesinlikle tavuktan hoşlanmazdı ama tavuk çorbasının onun üzerinde gerçekten iyileştirici bir etkisi olduğu da gerçekti. Dişini sıkıp birkaç kaşık da olsa içeceğine emindim.
Gözlerim hafifçe yanmaya başladığında uykumun da gelmeye başladığını anlamış gibiydim. Yoongi konusunda aklımda soru işareti kalmadığında huzur beni bulur, uyku beni kollarına çekerdi. Onu düşünmekten uyuyamadığım, saatlerce tatlı bulduğum uyuyan yüzünü izlediğim günleri daha dün gibi hatırlıyordum.
Tepsiye çorbayı ve yiyeceğini umduğum birkaç basit şeyle beraber ilaçlarını da koyarken hepsini ona yedirme iradesini gösterebilmeyi umarak adımlarımı odamıza çevirdim. Tavuk çorbasının kokusu tüm evi sarmış gibiydi. Yanına gidip ışığı açtığımda yüzündeki huzursuz ifade içimi parçalamıştı. Doktora gitmiş olsaydık şimdiye iyileşmiş, huzurla uykusunu çekiyor olurdu. İnatçıydı, hem de çok inatçıydı.
Yanındaki boşluğa oturup tepsiyi kucağıma koyduktan sonra kibarca yüzüne dokundum. Ilık duşa rağmen hala alev atan pembe yanaklarını şefkatle okşarken ona yaklaşıp usulca fısıldadım. "Aşkım, hadi uyan. Bir şeyler ye. Olur mu? İlaçlarını içtiğinde toparlayacaksın, en azından bunu yapalım, olur mu?" Sözlerimi karşılıksız bırakıp uykusuna devam edeceğini düşünüyor olsam da gözleri kısıkça aralandı, baştan aşağı beni süzerken elimdeki tepsiye baktı.
"İstemiyorum." Dedi çatallı ve zorlukla çıkan sesiyle. Gözleri, görevlerini yerine getirmişler gibi tekrar göz kapaklarımın arkasına sığındılar. Böyle diyeceğini az çok tahmin ettiğimden hemen karşı savunmamı bulmuştum.
"O zaman hastaneye gideriz."
"Onu da istemiyorum. Dinlenirsem kendime gelirim." Klasik bahanesiydi. Elbette dinlenirse kendisine gelirdi ama bunun ne kadar süreceği de tam bir muammaydı.
"Seninle uyuyamam ama böyle. Ateş atıyorsun, yanarım yanında."
Gözleri tekrar aralanırken bu sefer daha keskin ve sert bakıyorlardı sanki. Kısık olduğundan mı, yoksa normalde de insanlara olan bakışı böyleydi de artık göstermek mi istemişti, emin olamamıştım. "Tehdit..."
Tüylerim diken diken olurken olabildiğince çaktırmamaya çalışarak büzdüm dudağımı aşağı. "Sadece iyiliğin için."
"Manipülasyon." Dedi bu sefer de, aynı soğuk tonu biraz olsun çekmeden. Bir gün içinde ondan çok şey istemiş olabilirdim ama gerçekten tek isteğim daha iyi olmasıydı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Wait On Me [Taegi Fanfiction]
FanfictionMin Yoongi'nin dağınık bir iş programı vardı. Bazı günlerin tamamını Kim Taehyung'a adayabilirken 40-50 saat boyunca birbirlerinden hiç haber alamayacakları kadar uzun aralar da olabiliyordu. Kim Taehyung'sa tam zıttıydı, sabah sekizden akşam beşe k...