Ayrılık Sevdaya Dahil

33 4 10
                                    

~~~

Sanmıştık ki ikimiz
Yeryüzünde ancak
Birbirimiz için varız
İkimiz sanmıştık ki
Tek kişilik bir yalnızlığa bile
Rahatça sığarız
Hiç yanılmamışız
Her an düşüp düşüp
Kristal bir bardak gibi
Tuz parça kırılsak da
Hâlâ içimizde o yanardağ ağzı
Hâlâ kıpkızıl gülümseyen
-sanki ateşten bir tebessüm-
Zehir zemberek aşkımız

~~~~

"Peki oppam ne zaman gelecekmiş? Hep gidiyor zaten! Hani iyileşmemişti?.." 

Gömleğimin eteğini çekiştirirken aynı zamanda soru yağmuruna tutulduğum Yoongi tipli küçük kıza elimi, ona dahi bakmadan uzatırken gerginlikle eğildim Namjoon'a. "Saçmalıyorsun..."

"Sana yalnızca gerçekleri söylüyorum çünkü bunları bilmeye hakkın var." Namjoon ciddileştiyse ya kıyamet kopacak demekti ya da söylediği şey karşısında gerçekten ama gerçekten ilgiliydi. Şu an önünde bulunan dosyamı karıştırırken de yaptığı şey aynen buydu. "Senden yalnızca miraslarını sakınabilirler, adlarını değil. Onlar ne yaparlarsa yapsınlar senin ailen olmaya devam edecekler. Ne yaparlarsa yapsınlar onlara anne ve baba demeye devam edeceksin."

İç geçirip gömleğimi çekiştiren küçük kıza döndüm. Bu davadan böylece geri çekilmek zorunda kalmam gerekmesi berbattı bana kalırsa. Kollarından tutup nazikçe yanıma çektikten sonra göz hizasına kadar eğilip sevimli olmasını umduğum bir tebessüm yerleştirdim yüzüme. Pek büyük değildi ama onun için yetebileceğini umuyordum. "Oppanın çalışması gerekiyor, Sua."

İç geçirip omuzlarını düşürdüğünde ne kadar da benzer olduğumuzu fark etmiştim. Onun oppası, benim eşim olmasına, ikimize de bambaşka rollerle bağlı olmasına rağmen duyduğumuz özlem, ortak paydada yerini bulmuştu. "Oppalarımın neden çalışması gerekiyor? Daha burada kaç saat duracağız? Gitmek istiyorum! Burayı beğenmiyorum."

"Bana yarım saat ver, olur mu? Sonrasında her şeyi halletmiş olarak yanına geleceğim. Ne istersen onu yapacağız. Aklına gelebilecek en büyük şeyi bile düşünsen onu senin için yapacağım. Söz veriyorum." Kullandığım son kalıp kalbime acıdan başka bir şey vermemişti. Aslında New York gibi bir eyalette çiçek bulması zor olmazdı fakat oraya özgü olduğunu söyleyişim tamamen yalandı. Onu olabildiğince bu acı dolu dava sürecinden uzak tutmak istiyordum. Belki ödeşme zamanımız gelmişti, beraber yaşamaya karar verip de ilk adımı attığımız günlere göz gezdirdiğimizde beni ne kadar çok koruduğuna rahatlıkla şahit olabiliyordum. Bana söylemeden yaptığı konuşmalar, sonunda herkesi ikna edene kadar gözüne bir damla uyku sokmadığı günler dün gibi aklımdaydı. Bana unutturmak için her yolu denemiş olsa da hala buradaydım işte. 

Sua başını aşağı yukarı hevesle sallarken özenle ördüğüm yarım örgüleri bozulur gibi görünerek ufak çaplı bir stres yaşattı bana. Bozulsa bile tekrar özenle örmekten çekinmezdim ama tam şu an, öğrendiğim onca bilgiyle beraber pek de memnun hissetmezken onun kalbini kırabileceğimi düşündüğüm hiçbir konumda bulunmak istemiyordum. Adımları dışarı yönelirken ben de düşük omuzlarımla Namjoon'a döndüm tekrar.

"Bu davayı açmak saçmalıktı." Dedim usulca. Sesim kırgın ve bir bakıma da bıkkın çıkıyordu. Yıllardır sularına gittiğim insanların beni ufacık bir konuda desteklemekten bu kadar aciz olmalarına katlanamıyordum. "Ne olacak peki? Tamam, diyeceğim ve onlarla görüşmeyi bırakacak mıyım? Zaten görüşmüyordum bile! Güney Kore'de değilken neden dava açamıyorlardı da şimdi açıyorlar?"

"Yoongi sizi iyi saklamışa benziyor, Taehyung. Ben de yalnızca son bir yıllık kaydınızı görebildim. Öncesinde sanki hiç varolmamış gibiydiniz."

Wait On Me [Taegi Fanfiction]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin