İki Gözyaşı

22 4 5
                                    

~~~

İki damla yuvarlandı ozanın yanağına
Sağ yanağına - sol yanağına
Sevinç damlası - üzünç damlası
Sevgi gözyaşı - öfke gözyaşı.

İki tertemiz, küçücük damla
Birbirinden ayrı, sessiz, küçücük
Ama birleşmeye görsünler, şiir olurlar
Şimşek gibi çakar, sel gibi boşanırlar.

~~~

"...sonra yemeğe gittim işte, beraber yaptıklarımıza benzemiyor ama idare eder. Seninle yemek yemeyi özlüyorum." Sesi yumuşak ve içtendi. Onunla konuşmak, her daim ruhumu yumuşatıyordu. Dalgın dalgın, ne kadar güzel konuştuğunu düşünürken kendime gelmem uzun sürmüş olacak ki telefonun ardındaki ses bir an için ciddileşti. "İyi misin, balım?"

"Hıhm, seni dinliyordum." Masanın üzerindeki soğumuş kahveye bakarken derin ve titrek bir nefes çektim ciğerlerime. Göğsümde kavuşmuş kollarımın üzerini yine onun ceketi örtüyordu. Kokusunu bile özlüyordum ama ilk defa gelmemesini iyi karşılıyordum. Burada olsaydı nasıl bir kıyametin içine sokulacağımızı biliyor olmaktan geliyordu bu rahatlık.

"Öyle görünmüyordu." Burukça gülümsedim, sanki görebilecekmiş gibi. Bana kıyasla o, yanımda olmasa bile ruhumun derinliklerini kolaylıkla görürdü. Bu düşüncelerimi kanıtlamak ister gibi aniden "Aklını kurcalayan bir şey mi var?" Diye soruverdi.

"Dava meselesi beni çok düşündürüyor." Dedim dürüstçe. Yeni gelişmeleri bilmese de olurdu. Sonuçta ona dürüstçe açıklıyordum sorunu, temeline kadar inmemize gerek yoktu zannımca.

"Neden?" Sürekli doğru soruları sorarsa nasıl kaçacaktım peki?

"Adıma dava olması hoş mu?"

"Adına mı?"

"Neyime, aşkım?" Gülerek sorduysam da onun dertli iç çekişi yüzünden dudaklarımı birbirine bastırmıştım. Hangi kısmında hata yaptığımı çözemiyordum.

"Adımıza." Dedi keskin bir dille. "Biz artık biriz, değil mi? Eşlerini bulduğun kartları birleştirip kenara koyarsın, ayırıp tekrar ortalık yere değil."

Sabahtan beri ısırdığım dudağım yine dişlerim arasına kayarken bu seferki acımı saklamaktan ziyade etkilendiğimi saklamam içindi. "Doğru..." gözlerimi kapatıp başımı pürüzlü duvara yasladım. "Eşim olmandan memnunum, sen de memnun musun? Seni çok yoran bir eşin var bana kıyasla."

"Beni yoran şey eşim değil." Uzunca bir sessizliğin sebebinin yemek yiyor oluşu olabileceğini düşündüm. "Kartopu çiçeğini bulamadım, neredeyse ismini bile bilen yoktu."

"Hm.." bakışlarımı karanlık gökyüzüne çevirdim. "Önemli değil... bu zamana kadar yoktu zaten, eksikliğini hissetmem."

"Hissedersin. Bulacağım ama uzun sürecek. Haber vermek istedim." Bu, ona ne kadar karşı çıkarsam çıkayım inatla bulup getireceğinin belirgin bir işaretiydi

"Önemli değil."

"Önemli."

İç geçirdim, inatçı birisi olduğunu ara sıra unutuyor olmak kötüydü. Ona karşı çıkmak ve zamanını dinlenmeye ayırması konusunda ısrar etmek çok cazipti ama faydasız kalacağını biliyodum. "Pekala, nasıl istersen."

Wait On Me [Taegi Fanfiction]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin