Ağlamak İçin Gözden Yaş Mı Akmalı?

17 3 4
                                    

~~~

Ağlamak için gözden yaş mı akmalı?
Dudaklar gülerken, insan ağlayamaz mı?
Sevmek için güzele mi bakmalı?
Çirkin bir tende güzel bir ruh, kalbi bağlayamaz mı?
Hasret; özlenenden uzak mı kalmaktır?
Özlenen yakındayken hicran duyulamaz mı?
Hırsızlık; para, malmı çalmaktır?
Saadet çalmak, hırsızlık olamaz mı?
Solması için gülü dalından mı koparmalı?
Pembe bir gonca iken gül dalında solmaz mı?
Öldürmek için silah, hançer mı olmalı?
Saçlar bağ, gözler silah, gülüş, kurşun olamaz mı?

~~~

Yoongi bana gitmek hakkında ufak bir paragraf açıp birkaç cümleyle düşünmemi öğütledikten sonra bu konu hakkında tekrar konuşmamayı seçmiş olmasına rağmen gözlerinden, bir karara varıp varmadığımı soran parlak ifadenin ara ara da olsa bizi yokladığını biliyordum. Elbette bu süreçte neredeyse yalnızdık da. Görüntülü konuşmalarımız, saatler süren telefon konuşmalarımız ve buna ek olarak da gitgide aramıza fazla girmeye başlayan mesafeler yüzünden gerçekten de düşünmem için bana oldukça zaman tanımı sayılırdı.

Gece uçuşunun birinin daha sonuna yaklaşırken telefonum elimde, camdan dışarıyı izlerken ağırlaşan göz kapaklarıma hakim olmaya çalışıyordum. Birkaç saat sonrasında zaten uyanmam gerekece, okula gidip 8 saat süren en yoğun günümü yaşayacak ve eve olabildiğince erken dönebilmek için dua edip duracaktım. Aslında bu konularla ilgili sorunum yoktu ama amansız bir biçimde kötü hissediyordum. Telefonu kapalı 15 dakika ancak olmuştu. Yoongi bana uykusuz kaldığım için öfke dolu sözlerini saymadan önce bu konu hakkında konuşmuş olmamız, durumu biraz daha hafifletmiş gibiydi.

Gözlerim artık daha fazla dayanamayacak gibi olurken kalkmış, buzluktan tüm buzları çıkarmış ve hazırladığım buzlu suya adeta gömmüştüm yüzümü. Hem şişliğimi alsın hem de biraz uykumu açsın istiyordum. Ne kadar süre o suyu içinde öyle durduğumu bilmiyordum fakat omzumda hissettiğim elle, resmen çığlık atarak yerimden sıçramıştım. Etrafa saçılan küçük soğuk su damlacıklarının birkaçı küçük kızın yüzüne gelirken aynı yüzünde memnuniyetsiz bir ifade oluşmuştu. "Oppa, ne yapıyorsun böyle!?"

Daha kendi gözlerimi tam açamamış ve acısıyla savaşamamışken elime geçirdiğim ilk peçeteyle yüzüne gelmiş suyu temizlemeye çalıştım. Bir yandan da kahkahamı durduramıyordum. "Özür dilerim, güzelim. Uyandırdım mı seni? Uyku tutmadı da pek."

Başını usulca iki yana salladı, artık onun da yüzünde tatlı gülücük tomurcukları mevcuttu. "Hayır, alarm çaldı da... Sen kapatmayınca merak ettim." elinde tuttuğu telefonumu geri verirken gülümseyip masaya bıraktım. Saatlerce başım suda değildi muhtemelen ama zaman kavramını yine unuttuğum aşikardı. Birkaç saat daha uyanık kalmayı düşünüyorken çoktan kalkma vakti gelmiş miydi? Çok dalgınlaşmıştım, hem de çok.

"Ah, anladım.. Duymamışım. Kahvaltı yapalım mı?"

"Oppam hala gelmedi mi?" Yüzündeki üzgün ifadeyi ben de binlerce kez takındığımdan burukça gülümsedim.

"Henüz değil. Okula gidersek zaman daha hızlı geçer, o da daha hızlı gelmiş olur, hm? Ne dersin?"

"Bence sen beni kandırıyorsun." Başını hafif eğip hınzır hınzır sırıtırken aynı şekilde karşılık verdim ona.

"Eee, ne olmuş? Zararı olmayan kandırmacaların iyilikten başka ne etkisi var?"

"Oppam yalanın her türlüsü kötü, diyordu."

"Oppan haklı elbette." Dudak büzüp omuzlarımı düşürdüm. Her küçük melek gibi o da omzumu patpatlayıp güldü.

"Ama okulda zaman hızlı geçiyor olabilir sanırım. Denemeye değer."

Wait On Me [Taegi Fanfiction]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin