Anlayamadılar

54 6 27
                                    

~~~

Biz ince bel, ela göz, sütun bacak için sevmedik güzelim
Gümbür gümbür bir yürek diledik kavgamızda
Ateşin yanında barut, barutun yanında ateş olasın diye!.. .
Rakı sofralarında söylenip, acı tütün çiğnercesine sevdik
ANLAYAMADILAR…

~~~

Kapıyı çekip çıkarken anahtarlarım elimdeydi fakat artık bu çelikten yapılmış ağır kapının o kadar da güvenilir olduğunu hissetmiyordum. Şimdi elimde tuttuğum bu metal yığınını yanıma almadan bile eve girebileceğimi düşünmek dehşete düşürücü biçimde huzursuz ediciydi. Merdivenlere oturmuş, ellerine bakarak dalgınlaşmış kadına baktım. Bir an için bile olsa ondan uzak kaldığım yolların onu ne kadar hırpaladığını düşünmüştüm. Neticede ben onun özbeöz oğluydum, elbette beni seviyor olmalıydı, derinlerde bile olsa.

Yanına yaklaşmadan önce nabzını yoklamak için "Pek iyi bir karşılaşma olmadı, bana kalırsa. Her şeyi silip yeniden başlayalım mı?" Dedim.

Öfkeyle süslenmiş gözleri dalgınlığımdan sıyrılarak gözlerime sabitlendiğinde ürperdim. "Yaptığının doğru olmadığını biliyorsun, Taehyung." Adımın bu kadar alenen kullanılması, nedensizce beni rahatsız ediyordu. Yanına gidip ben de onun gibi dirseklerimi diz kapaklarıma yaslayarak oturdum. Gözlerim göz kapaklarımın arkasına gizlendi, ruhum bir an için olabildiğince dürüst olmak istedi.

"O, benimle bu cehennemde yanmaktan korkmadığını söyledi." Dedim usulca. Kalbime işleyen en güzel sözlerini burada sarf etmek zorunda kalmak acı vericiydi. Sanki sahip olduğum her şey boşa gidiyormuş gibi hissettiriyordu. Ondan, aşkımdan gelmişlerdi ve benimle mezara girmeleri çok daha uygun olabilirken şimdi anlamsız bir ikna yöntemi için öylece akıp gidiyorlardı. "Evi terk ettiğim ilk gün, asla elimi bırakmayacağını söyledi."

"İnsanlar konuşur." Anneme baktım göz ucuyla. Bana olan öfkeli bakışlarını seçebiliyorken hemen yanımızdaki evden de büyük bir gürültü tufanı gelip geçmişti. Umuyordum ki Sua iyiydi zira ona bir şey olmasına katlanabileceğimi sanmıyordum. Bunca gürültüyü işitmek zorunda kalması acıydı, belki ona bir hikaye fazladan okuyarak bunu telafi edebilirdim. "Herkesin dili var." Annemin sözlerine devam edişi yüzünden tekrar dikkatimi ona yönelttim. "Herkes her şeyi söyler, Taehyung. Bu, onların her zaman doğru olduğu anlamına gelmiyor."

"Beni bıraksa şimdiye bırakırdı..." iç geçirdim. "Onunla mutluyum. O, gerçekten yıllarca yolunu gözlediğim birisi. Şimdi bana sırf ahlaki normalara uymuyoruz diye ondan vazgeçmemi mi söylüyorsun? Tek sebebi ahlaksız olarak anılmamız mı yoksa ahlaksız bir çocuk yetiştirdiğiniz baskısıyla daha fazla devam edemiyor oluşunuz mu? İki yıl oldu. Bizi bulmanız bu kadar kolaydı da neden 2 yıl bekledin? 2 yıl içinde yeterince ahlaksız değil miydim?"

"Sus artık." Bıkkınlık kaynayan bir tonda, öylesine sarf edilmiş gibi görünüyordu. Beni dinlediğinden bile şüpheliydim ama Yoongi'nin de dediği gibi, gerçekler acıdır.

Evimizin kapısı açıldı, Yoongi ve annesi sert tartışmalarına devam ediyorlarken Yoongi'ye baktım. Onun dolgun dudakları yukarı kıvrılmış, kusursuz yüzüne eşsiz bir alay takılmıştı. Gözleri beni bulduğundaysa nasıl idare ettiğini gösteren gururlu bir havası olduğunu hissedebiliyordum. Tam anlamıyla aşık olunasıydı ve neyseki ilk sırayı kapmıştım. Şimdi sırf ailem izin vermiyor diye bu tanrının lütfunu bırakmak zorunda mıydım?

Anneme döndüm, o da zaten bana bakmaktaydı. Muhtemelen Yoongi'nin, annesiyle olan kavgasını bile onaylamıyordu. Onu onayladığı bir şey var mıydı, merak ediyordum. "Baban seni evlatlıktan reddedecek, Taehyung. Hiç varolmamışsın gibi olması için ölüm haberleri arka arkaya gelecek. Kimliksiz bir hayat süremeyeceksin, sen de biliyorsun." Bunların hepsi gözümü korkutmak içindi ya da en azından öyle sanmaya mahkumdum.

Wait On Me [Taegi Fanfiction]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin