~~~
Seni bulmaktan önce aramak isterim.
Seni sevmekten önce anlamak isterim.
Seni bir yaşam boyu bitirmek değil de,
Sana hep, hep yeniden başlamak isterim.~~~
Öğlen güneşi tepede parlamak için tüm gücüyle ışınlarını yayarken yağmurun habercisi olmayan beyaz bulutlar, önlerine geçerek hafif siper oluyorlardı. Sırtıma vuran sıcak güneşin hissini kaybedip soğuğa kalmamın sebebinin bu olduğunu anlamam uzun sürmemişti. Yoongi üzerine bol ve beyaz tişörtlerinden birini geçirirken hala meraklı gözlerle onu izliyordum. Biraz zayıflamış gibiydi sanki...
Bedeni bana döndüğünde izlediğim sırtından ayrılan dikkatim tekrar eski yerine hızla gelmişti. Yoongi bana yaklaşıp sıcak gülümsemesini takınırken hiçbir problem yokmuş, toz mavi bir hayatın en güzel anlarından birinde sıkışıp kalmışız gibi hissediyordum. "Böyle üzgün görünme, tartışmadık bile."
"Ama sanki aramıza koca bir buz dağı girmiş gibi hissediyorum." İster istemez omuzlarımı kendime çekip başımı önüme eğerken Yoongi, güzel parmaklarını saçlarım arasından geçirerek tüm kaslarımın gevşemesine sebep olmuştu.
"Öyle bir şey olmadı, olmayacak da. Kimse bizim aramızın bozulmasına sebep olamayacak." Boştaki elini uzatırken saçlarım arasından bedenimin tüm kaslarını ele geçirmiş olan parmakları çekildiğinde tekrar buz kesmiştim.
Elini tutup ayağa kalkarken nereye gittiğimizi bile sorgulamıyordum. Yoongi yorgun olmalıydı, dinlenmesini istiyordum ama yanımdayken uykusunun olmadığı konusundaki ısrarı ve direnişi beni ara ara da olsa ikna etmeyi başarıyordu. Beraber mutfağa gittik, sükunet içinde yemeğimizi yapmaya koyulduk. Beraber yaptığımızı ima ediyor olsam da tek yaptığım onu izlemek, ara ara tatmak ve acı olduğu hakkında söylenirken onun gülüşünü izlemekti.
Tezgaha kalçamı yaslamış, onun pişirmekte olduğu yemeğe göz atarken sessizce mırıldanmıştım. "Ne zaman emekli olacağız?"
Yüzünde, haklı çıktığını haykıran bir sırıtış var gibi görünüyordu. "Senden iki yıl sonra olacağım ben. Senin ne kadar zamanın varsa iki yıl fazla da benim var."
Ellerimi tezgaha koyup omuzlarımı kaldırırken başımı da bir yana eğmiştim öylece. "Demek istediğim... ne zaman emekli olup bunlardan sıyrılacağız."
Yoongi, anlam veremediğini ifade eden gözlerini bana çevirirken kaşları da bir o kadar havaya kalkmış haldeydi. "Bunlardan sıyrılmak mı? Yemek yapmaktan mı bahsediyorsun? Yemeklerimi beğenmediğini bilmiyordum. Oysa normalinden daha az acı koymuştum..." sıcak tavada kavrulmuş tatlı biberlerden birisini tahta kaşığına alıp tatmam için bana uzatırken asıl amacımın bu olmamasına rağmen edindiğim bu görevi zevkle taşıyarak tahtanın ucundaki sıcak bibere önce üfledim, sonra da tatmak için hızlı hızlı yedim. Sıcağıyla birleşmiş acısı, gerçekten de söylediği kadar hafifti.
"Ondan bahsetmiyorum ki aşkım..." iç geçirdim bu sefer de. Anlaşamadığımızı söyleyemezdim ama birbirimizi de çok iyi bir şekilde çözemiyorduk her zaman. Sanırım bu da o anlardan biriydi. Acıkmıştı ve başımıza bela açan aile veya çevremizi umursamadan yemeğini yapmaya odaklanmıştı. Bense yalnızca bu düşünceler içinde dönüp duruyor, hepsinden kurtulabileceğimiz bir çözüm yolu bulmak konusunda kendimle savaşıyordum.
Yoongi tavanın kapağını örtüp kaşığını da kenara bıraktıktan sonra tamamen bana döndü. Gözlerinde artık bu yorgunluğumu çözmek isteyen bir ifadenin olduğunu, daha sert olacağı uyarısını barındıran keskin bir bakış vardı. "Buraya gelmeyi sen istedin. Biraz bile olsun niyetli değildim, biliyorsun."
Alt dudağım büzülmek için üst dudağıma baskı yaparken kupkuru kesilmiş olmaları yüzünden yalnızca birbirleri üzerine yaptıkları baskıyla kaldılar ama yüzümde, beni suçlamaması için verdiğim tanıdık bir ifade de vardı bana kalırsa. "Biliyorum..." kelimelerim, benim bile duymaktan zorlanacağım kadar kısılırken başım da aynı oranda önüme düşmüştü. Suçlu hissediyordum. Buraya gelirken her şeyin çok daha iyi olabileceğini düşünmüş ve yanılmıştım. Şimdi de cezasını beraber çekiyorduk.
Yoongi'nin sıcak parmaklarını yüzümün iki yanında hissederken merakla başımı kaldırıp ona baktım. Gözlerindeki sert ifade silinmiş gibiydi. Çenemden destekleyerek kavradığı yüzüme sevgiyle bakıyordu. Kalbimin eridiğini, ona doğru aktığını hissettim. Aramızdaki mesafeyi kapatıp alnıma uzun ve anlamlı bir öpücük bırakmış, bu esnada da göz altlarımı baş parmaklarıyla okşamayı ihmal etmemişti. "O gün döktüğün gözyaşların beni harap etmeseydi seni yine dinlemezdim. Doğrumdan gitmeye, bildiğimi okumaya devam ederdim. Senin istediğin ama benim yapmaya yeltenmeyeceğim hiçbir şeyin olmadığını hatırlatıyorlar bana."
Çenem bu sefer de titremeye başladığında çocuk gibi hissediyordum kendimi. Ağlarsam daha beter hisseder miydi? Oysa sadece verdiği sevgisinin ağırlığı karşısında bu hale geliyordum. "Biliyorum." Diye fısıldayabildim yalnızca. Boğazım kurumuş, kelimeler her bir boğuma dizilmiş ama çıkma gayreti göstermiyorlardı .
"Bil, elbette. Senin için yapmayacağım hiçbir şey yok. Seninle olduğum müddetçe üstesinden gelemeyeceğim hiçbir şey yok." Elleri yavaşça yanaklarımdan çekilip belime sarılırken ocağın altını kapatmış, duvara yaslanmış ve omzuna yaslanarak rahatlamam için bana zaman tanımıştı. Ağlamak geçmişti içimden ama kendimi tutmayı başarmıştım. Onun sıcak boyun çevresinde vakit geçirmek, kokusunu derin derin içime çekmek çok daha hoştu, çok daha rahatlatıcıydı ve hepsinden de öte evim gibi hissettiriyordu.
Bir süre daha öyle kaldık. Çok uzun değildi ama yarım saat boyunca öylece dikilmiş olabilirdik. Ona tekrar bakabilmek için cesaret kazanmam uzun sürmüştü ne yazık ki. Başımı kaldırıp gözlerine baktığımdaysa bana baktıklarını, yüzünde huzurlu bir tebessüm yattığını fark etmiştim. Saçlarımı geriye doğru tarayarak okşarken "şimdi şu aile meselesini de çözelim ve sorunumuz kalmasın, tamam mı? Emekliliğimizi beklememize gerek kalmadan huzurla yaşayalım."
Onu onaylamamak ne mümkündü? Yemeği hazırlayıp masaya yerleşene değin sessiz kaldık. Yoongi bir süre yemeğinden başını kaldırmazdı, yemek yerken başka şeylere odaklanmak konusunda da katı kuralları vardı. Bense ona kıyasla çok ama çok yavaş yemek yiyordum. Bazen o uyuyakalırdı ama hala tabağımda bitmemiş bir kısım mevcut olurdu. Bu yüzden belki bana bu tür sert kurallar koymuyordu, sadece dikkatli olmamı öğütlerdi. Ben de elimden geldiğince olurdum.
"Annem sert bir kadın. Otoriter birisi. İstediğini elde edene kadar sana demediğini bırakmayacaktır. Hoş... hiç küfrettiğini söylemedin ama öyle bir yönü olduğunu da görmüştük." Anlaşmaya çalıştığımız ilk zamanlarda gerçekten de kırıcı küfürler edebiliyordu. Yine de bu durumu umursamamam gerektiğini yine Yoongi'den öğrenmiştim. "Babam bizi kabul ediyor olsa bile anneme karşı durmayacaktır. Aslında bu umrumda da değil. Onlarsız geçirdiğimiz iki yılda zaten onlara maddi ve manevi ihtiyaç duymadığımızı biliyorsun."
Onu başımla onaylarken yemeğime de devam ediyordum. Sessiz kalarak onu dinlemek ve alacağımız tavrı kestirebilmek istiyordum. O da durumu anlamış gibiydi, devam etti. "Biz artık gerçek bir aileyiz, Taehyung. Sen ve ben bu evi beraber inşa ettik. Her bir taşında gözyaşlarımızın izi var. Şimdi sırf annem istedi diye bu duvarları yıkacak mıyız? Elbette hayır! Eğer onlar seni rahatsız ediyorsa, evimi rahatsız ediyorsa onlara istediğini yapmakta özgürsün. Kov, söv, hiçbiri umrumda değil. Umrumda olan tek kişi sensin. Umrumda olan tek şey kurduğumuz bu ailemiz. Seni rahatsız ve huzursuz edeceklerse evim huzursuz olur, evim huzursuz olursa da sinirlenirim." Elimi tuttu, gözlerimin en derinlerine baktığını hisseder gibiydim. "Uyumlu olmaya çalışmanı anlıyorum ama onlar uyum istemiyor. Uyum istemeyene neden uyum sunuyorsun? Kendin ol. Ben seni tanıyorum. Yapabileceklerini de biliyorum. Sırf adıgüzel aile kavramına bok gelmeyecek diye kendini saklamana gerek yok. Ne yaparsan yap, ben her daim arkanda olacağım."
Başımı önüme eğip iç geçirdim. Uyum belki de yıllardır peşimde olan bir gerçekti. Bazı alışkanlıklar sankş asla yok olmaz gibi hissettirirdi insana. Uyum da benim için öyle bir şeydi ama Yoongi'nin de dediği gibi bize zarar veriyorsa bundan kurtulmak için elimden geleni de yapardım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Wait On Me [Taegi Fanfiction]
FanfictionMin Yoongi'nin dağınık bir iş programı vardı. Bazı günlerin tamamını Kim Taehyung'a adayabilirken 40-50 saat boyunca birbirlerinden hiç haber alamayacakları kadar uzun aralar da olabiliyordu. Kim Taehyung'sa tam zıttıydı, sabah sekizden akşam beşe k...