~~~
En güzel deniz :
Henüz gidilmemiş olandır.
En güzel çocuk :
Henüz büyümedi.
En güzel günlerimiz :
Henüz yaşamadıklarımız.
Ve sana söylemek istediğim en güzel söz :
Henüz söylememiş olduğum sözdür.~~~
Soğuk...
Kore'nin en sıcak şehirlerinden birisinde yaşıyor olmamıza ve hava, derecesini sunarken başına sevgili dostu eksi işaretini almaya meraklı olamayacak derecede ayrı düştüklerinden bu hissi hissediyor olmamın tek sebebinin gerçek bir soğukluk değil, yalnızlığın somut ifadesi olduğunu biliyordum.
Gözlerimi araladım, olmayan ışık bile yakıyordu göz bebeklerimi. Yüzüme yüzüme çarpan ılık ve nemli havaya karışmış parfümü dışında yine bomboş bir yatağın ortasında, yorgana sıkı sıkı sarılmış hale bırakılmıştım. Bir süre için zihnim, tüm bu olanları anlamayı reddetse de nihayetinde gözlerim de artık etrafı anlamlandırmaya fazlasıyla merak saldığında aniden doğruldum. "Hayır ya..."
Üzerimden attığım yorgandan hemen sonra hissettiğim o soğuk havayı bile düşünemeyecek kadar kızıyordum kendime. Muhtemelen ve en acı ihtimalle başımdan atmıştım onu. Basit bir 'iyi uçuşlar' dileğime nasıl kanardı? Beni uyandıramadığını anlamamış olduğuna inanamıyordum ki aslında kızdığım kişi o bile değildi. Her zamanki gibi nazımı çekecek tek kişiye homurdanıyordum, burada olmamasına rağmen. Etrafa bakınırken henüz uyanmış bedenimin algılayamadığı dengeye erişebilmesi için bir süre daha oturmak zorunda kaldım.
Barışık kalmaya çalıştığım denge, şu an en büyük düşmanımdı. Bir an önce saate bakmak istediysem de bu pek mümkün olmadı. Gözlerimi kapattım, böylesine aptalca bir huya sahip olduğum için hüngür hüngür ağlayabilirdim. Dizlerimi kendime çekiyorken onun sesini duyduğumu hissediyordum fakat bu basit bir yanılsama da olabilirdi. Henüz ayılmamış bedenim, bana her türlü oyunu oynayabilirdi. "Balım?"
Yatıştırıcı dokunuşlarını sırtımda hissettim, nefesinin ve bedeninin sıcaklığı yanı başımdaydı. Ben 'sıcaklık' diyordum fakat tanrı da dahil herkes biliyordu ki Yoongi, normalin de bir tık altında bir vücut sıcaklığına sahip olmuştu her zaman ama varlığıyla bana koca bir alev topu, bir güneş bile oluyordu. "Bir yerin mi ağrıyor?"
Başımı dizlerimden kaldırıp usulca baktım ona. Karanlık odada parlayan koyu kahve gözlerinde hissettiğim endişeye karşılık hem biraz rahatlamış hem de kötü hissetmiştim. "Neredeydin?"
"Sua'ya baktım." Elindeki yarım dolu bardağı gösterirken de yüzünde hafif bir tebessüm vardı. "Susamıştım bir de."
Derin bir nefes alıp bardağına bakarken saatimizin hala gece yarısına bile vurmamış olabileceğini düşündüm. "Saat kaç?" Sorusu korkakça döküldü dudaklarımdan.
"2'ye geliyor." Bardağı komidinin üzerine bıraktıktan sonra eski yerine geçti, nazikçe bileğimden çekerek beni kolları arasına hapsetti. Ilık nefesini ensemde hissedebiliyordum. Belime sarılmış kollarına sarılırken az önce hissettiğim onca endişe ve korku bir anda yok olmuş gibi geliyordu. Kısık ses tonu kulağımı okşadı tekrar. "Bir şeyin mi var?"
"Hayır..." kollarındaki kasılışını, bedeninin bedenime yaklaşışını hissedebilmek güzeldi. İşte şimdi, uyurken hissettiğim o huzura tekrar kavuşmuştum. "Sadece..." neden duraksadığımı bile bilmiyordum. Bir anda bu kadar duygu değişimi yaşamak ağır mı geşmişti ki? "Seni göremeyince merak etmiştim."
"Ağladığını sandım." Uzamış saçlarım gözlerim üzerine düşerken iç geçirdim. Boş yere her yeri ayağa kaldırma huyumdan vazgeçmeliydim ama onu yanımda bulamadığım zamanlarda aklım başımdan gidiyorken bunu nasıl yapabilirdim?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Wait On Me [Taegi Fanfiction]
FanfictionMin Yoongi'nin dağınık bir iş programı vardı. Bazı günlerin tamamını Kim Taehyung'a adayabilirken 40-50 saat boyunca birbirlerinden hiç haber alamayacakları kadar uzun aralar da olabiliyordu. Kim Taehyung'sa tam zıttıydı, sabah sekizden akşam beşe k...