~~~
Sen gidiyorsun ya işine yetişmek için,
Saçlarını, gözlerini, ellerini
Neyin varsa toplayıp gidiyorsun ya,
Her seferinde bir şey unutuyorsun, sıcak,
Termometrede yükselen çizgi çizgi.
Kim bilir nerelerde soğuyorsun...~~~
Kötü bir şey olduğunda bu, arka arkaya geleceğinin bir işaretidir genelde. Bu inançla o gece bir gram olsun uyuyamamışrım. Aklımda dönen onca düşünceyle, yalnızca sevdiğim adamın yüzğne bakıyor, onun bu hale gelmesine sebep olan her şeyden nefret ederek ara ara öpüyordum. Yoongi neredeyse hiç kıpırdamadan uyurdu. Ona sarılırken tereddüt etmeyişim bundandı. Asla konumunu değiştirmeyeceşi için rahat rahat sarılırdım. Hafif mor ve şiş her bir yerine bıraktığım öpücüklerin ardından derince iç çektim. Her şey gerçekten de güzel olacak mıydı?
Birkaç sene öncesine kadar böyle zamanlarda yaptığım tek şey oturup ağlamak ve Yoongi'den aynı sözcükleri tekrar ve tekrar duymak için çabalamaktı. Beni bırakmayacağını, neredeyse bin defa söyletmiştim ona. Ondan başka kimsem yokken, ondan başka kimseyi istemiyorken çok masum bir istekmiş gibi gelmişti o zamanlar. Şimdi de oturmak ve bu konu hakkında uzun uzun konuşmak istiyordum onunla. Ne olup bittiğini beraber çözmek istiyordum. Yara almadan, can acıtmadan. Sadece basit bir çözüm...
Kapının pervazına omzumu yaslamış, kollarımı göğsümde kavuşturmuş ve dağınık saçlarımın yanı sıra üzerimdeki dağınık şortun üzerine öylesine geçirilmiş ceketin uzun kollarını avcuma sıkıştırmıştım. Yüzümdeki yarı uykulu ifadenin tek sebebi, karşımda hala ayakkabılarıyla ilgilenmekte olan Min Yoongi idi. Saçları önüne düşerken dertli bir soluk almıştı ama yapacaklarından da herhangi bir ödün vermiyordu. Nihayet doğrulduğunda, ona bakan iri gözlerime değdi ciddi gözleri. Bir an için bile olsa işinin ciddiyetine girmiş olan yüzündeki sert ifade, benimle göz göze gelmesi neticesinde yumuşamıştı.
"Öyle bakma bana." Diye fısıldadı. Sanki sabahın bu saatinde uyanık başka biri olurmuş da bizi duyarmış gibi dikkatliydi. Yanında duran valizinin sapı neredeyse dirsek hizasına yakındı. Gözlerimin kaydığını anlamış gibi yüzümü elleri arasına alıp kendisine çevirmişti. Yalvarırcasına baktım gözlerine, her ayrılığımızda usanmadan yaptığım gibi.
"Özlüyorum." Dudaklarımın kıpırdadığına bin şahit isterdi belki ama elimden geldiğince açık oluyordum ona. "Keşke toparlanmayı bekleseydin önce..."
"Ben iyiyim, balım. Endişe etme artık." Derince bir iç daha çektim, sanki olmuş olan olayların üstünü kapatabilirmiş gibi.
Üzerimdeki bol ceketin kollarını tutan parmaklarımı gevşettim, parmak uçlarıma kadar tüm kolumu örtmesine izin verirken boynuna doladım sevdiğim adamın. Yüzümü da boynuna gömerken uzunca bir süre onun, soluyamayacağım sıcak teninden yayılan kokusunu çektim ciğerlerime. Bir daha bulamayacağım kadar eşsiz ve huzurlu bir evin kokusunu andırıyodu bana göre. "Özür dilerim."
"Ne için diliyorsun yine?" Omuzlarımdan tutup beni ittiğinde titreyen alt çenemle baktım gözlerine. Afallamış gibi görünüyordu zira bu ağlamalarımı o gidene kadar hep saklı tutmayı başarmıştım. Şimdiyse dayanacak gücüm kalmamış, tüm kaslarımın rahatça gevşeyebildiği tek yerdeyken sessizce dökmüştüm gözyaşlarımı.
"Eğer... bilmiyorum... böyle olmasına gerek yoktu." İnce ceketimin koluna gözlerimi silerken ciğerlerimin nefessiz kalmam için her türlü yola başvurduğunu sezimliyordum.
Yoongi beni tekrar omuzlarımdan tutarken bir hıçkırık ansızın fırlayıverdi dudaklarımdan. "Neyin var? Seni hiç böyle ağlarken görmemiştim, neyi yanlış yaptım?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Wait On Me [Taegi Fanfiction]
FanfictionMin Yoongi'nin dağınık bir iş programı vardı. Bazı günlerin tamamını Kim Taehyung'a adayabilirken 40-50 saat boyunca birbirlerinden hiç haber alamayacakları kadar uzun aralar da olabiliyordu. Kim Taehyung'sa tam zıttıydı, sabah sekizden akşam beşe k...