i swear I'll only make you cry

66 12 27
                                    

-

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

-

Beni seven, her daim yanımda olan birine en büyük kötülüğü yapıyorum. Yapmaya devam ediyorum, yapmazsam pişman olacağımı biliyorum çünkü. Gerçek sevgiyi bulmuşken, bana sadık olana ihanet ediyorum. Her şey daha farklı olabilecekken bu yolu seçiyorum, Changbin'e ihanet etmeyi seçiyorum.

Kendimi haklı çıkaracak tek bir konu yok, istemiyorum da zaten. Haklı çıkmak, kendimi üste çekmek istemiyorum. Biliyorum ki bu yanlıştı. İstemeden ya da isteyerek yaptığım bir yanlış. Belki de bunu duymaktan sıkılmışsınızdır ama yanlıştı işte. Ve düzeltmek bizim gibi ergen çocuklara zor gelirdi. Changbin'e gidip ayrılmak istiyorum demek zor muydu? Kolaydı, bu kolaydı işte. Ama sonuçları zordu. Bunlarla yüz yüze gelmek zorunda olmak zordu.

Yıllarımı onunla geçirmiş, bütün ilklerimi onda harcamıştım. Ve şimdi bitti demek mi zordu yoksa bunların hepsinin bir yalan olması mı, bilemiyordum. Hepsi büyük bir yanılsamaydı çünkü. Doğru da olamazdı, Changbin'e hissettiklerim aşk ya da sevgiyse, Jeongin için atan kalbim neydi o zaman. Onu ilk gördüğümden beri kalbimin çarpması, kalbimin ne olursa olsun Jeongin diye atması. Neydi o zaman, hangisi aşktı bunların?

Doğrusunu bulmuştum işte. Yanlışta olsa bulmuştum. Jeongin'di doğrusu ve her zaman o olacaktı. Changbin'le yaşadığım ilişki sonrası anlamıştım bunu. O bana doğru değildi, ben de ona ve bitmesi gerekiyordu. Şimdi karşımda konuşmak için gelmiş duruyordu. İlgisi yine bana değil, mesaj atan kişideydi. Kimdi o, kiminle konuşuyordu merak dahi etmiyordum. Etmem de mantıksız kaçar zaten bu saatten sonra.

Changbin'le sevgiliyken onunla çok vakit geçirdim. İyi olan zamanlarım vardı elbette, fakat sürekli kavga da ederdik. İlgisinin bende olmasını isterdim, gözlerinin sadece beni görmesini. Olmazdı ama, o beni görmez hayatına devam ederdi. Sonra kavga eder, çoğu zaman ayrılır daha sonra yeniden birlikte olurduk.

Bazen hiçbir şey olmaz soğuk davranır, sebebini sorunca da kavga çıkardı. Yorucu biriydi, üstüne çapkın da. Okulda ki kaç kişiden onun adını duymuştum, kimlerle sevgili olduğunu, diğerlerine ne yaptığını. Kimse gelip bana söylemese de duymamam için de çabalamıyorlardı elbette.

Onun da, bariz bir şekilde beni istemediği bu ilişkinin sonundaydık ve konu nasıl başlatılır bilmiyordum. Nasıl bitsin denir, nasıl ayrılınır bilmiyordum çünkü daha önce yaşamamıştım bunu. Genelde kolayca bitsin diyen oydu. Şimdi sıra bendeydi anlaşılan.

"Changbin!" dedim merdiven korkuluklarına yaslanmış halde duran ilgisiz çocuğa. Kafasını dahi kaldırmadan mırıldandı sanki beni duyuyormuş gibi.
"Bana bi bakar mısın?"
"Efendim Seungmin, ne oldu?"
Bıkmış gözlerle bakıyor, burda olmayı istemediği belli. Fakat yine de kendini zorluyor, gelmeye, benimle konuşmaya, belki de bana dayanmaya.

Ellerim titriyor, koca bir veda sonuçta gün sonunda. Gözlerimin dolduğunu hissediyorum, heyecan ya da korku dolaşıyor bütün bedenimde. Bitsin istiyorum ama korkuyorum da. Changbin'e baktıkça ona yaptığım koca yanlış çarpıyor gözüme. Kalbim sızlıyor, vicdan azabı bedenimi ele geçiriyor adeta.

Karşısında hiçbir şey diyemeden ağlamaya başlıyorum. Tir tir titreyen bedenimi tutuyor beceriksizce.
"Noluyor Seung, ne oldu birden?" diyor hala beni önemseyerek. Ama bilmiyor ki karşısındakinin bencilliğini. Bilmiyor beni.

Ağlamam şiddetleniyor, pişmanlığım daha da su yüzüne çıkıyor. Bağırmak istiyorum, ona yaptığım bu bencilliği ama yapamıyorum. Biliyorum ki bu işin zararlısı Jeongin olacak. Ona zarar gelsin istemiyorum. Canımdan çok önemsiyorum onu, kimse dokunmasın istiyorum.

"Üzgünüm Changbin..." diyebiliyorum sadece. Tutuşuna karşılık verip sarılıyorum. Sıkı sıkı kavrıyor beni, hala anlamış değil durumu.
"Noldu Seung, niye üzgünsün?"

Anlıyor belki de, söylememi bekliyor sadece. Ama ben de onu biliyorum, Jeongin'e neler yağabileceğini biliyorum. Söylemiyorum o yüzden, gerçekleri bilemeyecek olması biraz daha canımı yakıyor. Acımı arttırıyor.

"Özür dilerim Changbin, özür dilerim..."
"Ne olduğunu bi söyler misin artık Seung?" diyor sinirli ses tonuyla. Sabırsız ve durumu anlayamadığı için sinirli. Anlamayacak da.

"Ayrılmak istiyorum." diyebiliyorum hıçkırıklarım arasında. Sımsıkı kapalı gözlerim, görmezsem bilmem diye düşünüyorum. Tepkisini görmezsem, söylediklerini duymam.

Tutuşu hafifliyor, uzun süre hiçbir şey demeden duruyor öylece. Ağlamam durulmaya başlayınca geri çekiliyorum. Küçük bir çocuk gibi karşısında dikiliyorum. Ailesinden azarlanmayı bekleyen, küçük suçlu bir çocuk. Fakat bu çocuğun suçu evdeki vazoyu kırmak değil bu sefer, kalp kıran, gurur kıran bir suç.

Ellerimi yumruk yapıp gözlerimi silerken, Changbin'in bana değil de yere bakışını izliyorum. Cevap vermesini bekliyorum, neden demesini, niye demesini. Demiyor bir şey ama duruyor öylece, düz bir surat ifadesiyle.

"Bir şey demiyicek misin?" diyorum, sıramın gelmesini istiyorum artık.
"Niye istiyorsun bunu?" diyor uzun zamandır duymadığım sakin ses tonuyla.
"Çünkü artık devam etmemeli." diyorum ağlamaktan çatallaşmış ve hala titreyen sesimle.

Bana kaldırıyor bakışlarını, bir şey diyecek gibi olup kapatıyor dudaklarını.
"Bir sebebi olmalı Seung, düzgün bir sebebi."
"Bu kadar ama, bitmeli ve bitirelim."

Yüzüme bakıyor, gözlerime. Uzun süre gözlerimde dolaşıyor, sanki bir şey anlamaya çalışıyor.
"Başka biri mi var?" diyor sonunda.
Başımı yere indiriyorum, yalan olduğunu söylemek istiyorum. Olmaması canımı yakıyor, yakmıyor da.
"Saçmalama Changbin, düzgün konuş." diyorum.

"Başka biri yoksa ne o zaman! Ne diye ayrılmak istiyorsun?!"
"Birbirimizi kırmadan bitsin işte! Daha fazla kırmayalım! İstemiyorum devam etmesini, ki sen de istemiyorsun Changbin!"
"Kendi adına konuş!"
"Biliyorum seni! Kendim kadar biliyorum hem de! Olmayacak bir şeyi uzatmanın anlamı yok, bitsin, ikimiz de rahat edelim."
"Rahatsızsın yani!"
"Konuyu çarptırma!"
"Çarptırmıyorum! Bunca sene bir hiç için senin yanındaymışım resmen. Herkes seni bırakmam için bana bir ton laf ederken, yanında dikildim ben senin. Beni bırak diye elinden tutmuşum resmen! Ve eminim ki biri var Seung! Onu bulduğumda ikinize de ödeticem bunu!"

Kelimelerini tükürür gibi suratıma vurduktan sonra arkasına bakmadan gidiyor. Ben ise ağlayamıyorum bile. Merdivenlerden hızlı hızlı çıkıp apartmana giriyorum. Koşarak ikişer üçer çıkıyorum hepsini. Hızlıca içeri girip kapıyı da sertçe vuruyorum. Sırtımı dayadığım dış kapıda nefeslenirken sesi duyan annem geliyor yanıma.

"İyi misin Seungie?" diyor halimi görünce telaşla.

Düşünmeden yapmak istediğimi yapıyorum, ona sığınıyorum. Göz yaşlarım tekrar yerini alıyor. Annem telaşlanıyor.

"Hey, bir şey mi oldu? Canın mı yanıyor Seungie?! Tanrı aşkına bir şey der misin?!" telaşlı sesi kulaklarımda daha da artarken hıçkırıklarım arasında sorabiliyorum sadece.

"Anne ben kötü biri miyim?"

Daha sonrasında ise o hiçbir şey demese de anlatıyorum her şeyi, mutfakta anneme yardım eden Jeongin'i bilmeden.

-

cry.jeongminHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin