Yılların alışkanlığı ile sabah ezanıyla uyanan Kara ezânı dinlemiş, sabah namazı sonrası pansiyondan çıkış yapmıştı. Bir süre yürüyüş yaptıktan sonra bir kafeye girmiş kahvaltısını yapmış saat sekize yaklaşırken Cihan beye havaalanında beklediğini bildiren bir mesaj atıp taksi ile havaalanına gelmişti. Çok fazla beklemesine gerek kalmadan Sancaktar ailesi yanına gelmiş yapılan kontrollerin ardından da Şırnak'a giden uçağa binmişlerdi...
Saatler sonra iniş yapan uçaktan inen Sancaktar ailesi ve Kara kendilerini bekleyen araca binerek yola çıkmışlardı.
"Kalabalık bir aileyiz evlât, gittiğimizde şaşırma diye söylüyorum tüm aile bizi bekliyor" demişti Cihan bey.
"Anladım" diye cevap veren Kara'nın duygusuz ses tonu nedeniyle bu son konuşma olmuştu yol boyunca.
Birkaç saat sonra araba büyük işlemeli ahşap kapısının üzerinde SANCAKTAR yazan konağın önünde durmuştu. Hep birlikte arabadan inip kapıyı çalan Cihan bey ile anında açılan kapıdan konağın büyük bahçesine giriş yapmıştı Kara... Büyük bahçedeki kalabalığın üzerinde ismi gibi Kara gözlerini gezdiren Kara gördüğü yaşlı adam ile varla yok arasında kıvrılmıştı saniyelik dudakları. Selamlaşmaya başlayan Cihan beylerin yanından üzerindeki meraklı gözler eşliğinde geçip yaşlı adamın yanına ulaşmış kara gözlerine gülümseyerek bakıp elini uzatan yaşlı adamın elini tutup öperek alnına kısaca yaslayıp doğrulmuştu. Selamlaşmayı bırakan aile üyeleri ikiliyi izlemeye başlamıştı, zira kendilerine bile nadiren gülümseyen dedelerini, babalarını ilk defa gördükleri gence gülümser halde görmek şaşırmalarını sağlamıştı.
"Uzun zaman oldu, demek torunum sen'sin ha" diyip gülümseyerek oturmasını işaret etmişti dede bey.
"Memnun değil gibisin" demişti Kara gösterdiği yere geçip oturmuştu. Herkes kendine bir yer bulup oturmuş ikiliyi dinliyordu sessizlik içerisinde.
"Seni ilk gördüğüm vakit bir SANCAKTAR olduğunu anlamalıydım. Bilseydim o zaman alırdım seni yanıma, memnun olmamak da neymiş."
"Baba siz ne zaman tanıştınız? " diye sormuştu Cihan bey oluşan kısa sessizlik ile araya girerek, merakına yenik düşmüştü.
"Can borcum olduğunu bilin yeter" demişti oğluna dede bey. Bu lafının üstüne sorgulamayı bırakmışlardı içlerinde ne kadar çok merak ediyor olsalarda...
"Peki baba.. Ben sana ailemizi tanıtayım evlât.. Beni biliyorsun zaten 51 yaşındayım, polis emeklisiyim,annen Mine 48 yaşında ev hanımı.
Deden bildiğin gibi Azat 76 yaşında emekli korgeneral, babaannen Sultan 68 yaşında ev hanımı.
En büyük abin Azat 32 yaşında savcı yanındaki eşi, ilk gelinim Selma 28 yaşında Allah nasip ederse kız torunuma hamile beş aylık.
İkinci abin Yasin 28 yaşında başkomiser, yanındaki ikinci gelinim Defne 28 yaşında abin gibi polis.
Üçüncü abin Yasin abinin ikizi Yasir, avukat yanındaki Yasir abinin eşi gelin kızım Nisan. Nisan kızım da veteriner hekim kendi kliniğini açtı. 25 yaşında.
Dördüncü ve son abin Ataman asker görevde olduğu için burada değil, gelince tanışırsınız. 27 yaşında.
Kardeşin Mahir yanındaki ikizi Zahir 19 yaşındalar. Bir sene sınıfta kaldıkları için hala lise öğrencisi ikiside. Mahir öğretmen, Zahir Ataman abin gibi asker olmak istiyor."diyip konuşmasını bitirmişti Cihan bey.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KARA
Short Story"Geri dönmen kolay olmayacak, ne yapmayı düşünüyorsun evlât? " "Geri dönmeyi düşünmüyorum. Ben değil onlar benim dönmem için uğraşacaklar." diyip saniyelik kara gözlerini yanındaki yaşlı adamın gözlerine çevirmişti genç. "Nasıl olacak o? " diye sor...