Aşağıdan gelen gürültüyle açtım gözlerimi. Her zaman kuş uykulu biri olmuşumdur. Konuşma sesi gibiydi. Hayır hayır, yalvarma sesine daha çok benziyordu. Anladığım kadarıyla annemden geliyordu. İyi de annem kafayı mı yemişti? Babam ve abim daha eve gelmemişti ki. Üstümden battaniyemi atıp yataktan kalktım. Çıplak ayaklarımla parkede yavaşça yürüyüp, trabzanlardan tutunarak usulca indim. Ses salondan geliyordu. Kapının yanındaki dolaba gizlendim. Gördüğüm şeyin karşısında afalladım. Annem bir adamla konuşuyordu. Ama bir yandan ağlıyordu. Gözlerimi sanki mümkünmüş gibi daha da açıp adamı incelemeye başladım. Genç biriydi. 18-19 yaşlarındaydı. O elindeki... Bıçak mıydı? Adam üzgün bir şekilde kolunu kaldırdı ve annemin göğsüne sapladı. Dondum kaldım. Bağaramıyordum. Yardım isteyemiyordum. Hiç bir şey yapamıyordum. Annem çaresizce bağırırken hiç bir şey yapamıyordum. Ama adam vahşice bıçağı çıkarıp saplamaya devam ediyordu. Annemin beyaz geceliği kırmızıya dönmüştü. Ağzından kanlar akıyordu. Ve gözlerinden yaş... Her şeyi idrak etmeye başladığımda bağırmamak için ağzımı kapattım. Ağlıyordum. Ama kimse yoktu. En ihtiyacım olduğu zaman kimse yoktu yanımda. Dolabın aralığından bu vahşeti izlemeye devam ediyordum. Midem bulanmaya başlamıştı. Kafamı dolabın arkasına yasladım. Zaten karanlık olan dolaba aralıktan giren ışık yavaş yavaş sönmeye başlamıştı. Bayılıyordum. Son duyduğum polis ve ambulans sireni sesiydi. Geç kalmışlardı. Ne polis annemi geri getirebilirdi, ne de ambulans yüreğimde açılan yaraları sarabilirdi. Bitmişti. Artık hiç birşey eskisi gibi olamayacaktı. Hayattaki dayanağım,annem, canım gitmişti işte. Beni bırakıp gitmişti. Evet, ben Zeynep Gümüşçü,14 yaşında sıradan bir kızım. Ve bu benim hayat hikayem...