Sonunda restorana varabilmiştim. Uzun zamandır gelmek istediğim bir İtalyan Retoranıydı. İçeri girdiğimde tenha sayılmazdı ama kalabalıkta değildi. Gözlerim masa 9'u aradı. Evet oradalardı. Beni gördüklerinde hepsinin gözleri ışıldadı. Sırayla kalkıp sarıldılar. Şeyda kızıl saçlarıyla her zaman olduğu gibi çok havalı görünüyordu. Deniz'in mavi gözleri ve ışıldayan saçlarının herkesi baştan çıkartma özelliği vardı. Jane zenci teni ve teniyle aynı ton kıvırcık saçlarıyla acayip tatlı duruyordu. Yeni Zelanda'dan buraya okumak için gelmişti. Üniversite zamanında dördümüzün yolları bir şekilde kesişmişti ve o günden beri birbirimizi çok seviyorduk. Yerlerimize oturduğumuzda garson gelip menüleri verdi. Bir kaç dakika baktıktan sonra karar verdik.
"Ben bir porsiyon Gnocchi alabilir miyim?" dedi Deniz.
" Bana da Filetto di Manzo al Vino Rosso lütfen." demişti Jane bozuk bir aksanla.
Ben ve Şeyda'da sırasıyla Tagliatelle ve Trio di Bruschetta siparişi verdik. Garson gülümseyerek elindeki deftere bir şeyler karaladı ve gitti. Yemeklerimiz gelene kadar hasret giderdik, bir aydır neler yaptığımızı anlattık, havadan sudan konuştuk. O arada üç adam geldi ve benim arka çaprazıma oturdu. Kulaklarım konuşmalarına dikkat kesildi.
"Üç su, lütfen."dedi adamlardan biri. Koskoca İtalyan Restoranına su içmek için mi gelmişlerdi cidden? Garip!
Bunları düşünürken hepimizin yemeği geldi. Enfes bir koku sardı ortalığı. Çatallarımızı ve bıçaklarımızı ellerimize alıp yemeye başladık. Immmh! Çok lezzetli!
Deniz ağzındakini yutup kaşlarını çatarak arka çaprazımda oturan adamlara baktı.
"Şu senin ki değil mi?" Yediğim şey boğazımda kaldı. Suyumu içtim ve;
"Benim ki kim?" dedim. Deniz o tarafa bakmaya devam edip;
"Berk!"diye fısıldadı. Şeyda ve Jane'nin gözleri pörtledi. "Ne‽"
Sandalye çekme sesi geldi. Birde ayak sesi...
Bana bakıp"Sizi burada görmek ne güzel prenses..." dedi ve bakışlarını arkadaşlarımda gezdirip ekledi;
"...ve nedimeleri." Jane elindeki bardağı kıracak kadar sıkmaya başlamıştı. Şeyda kaşlarını çatarak bakıyordu. Deniz;
"Yemek yiyoruz! Bizi derhal yalnız bırak!"dedi.
Berk şeytanca sırıtarak;
"Yalnız bırakmazsam ne olur?"
Tam olarak bu olur!
Sandalyemi itip kalktım ve hem titreyerek hem de bağırarak;
" Yeter artık. Beni rahat bırakın beyfendi!"
Berk ürkmüş şekilde bakakaldı. Garsonlar olaya müdahale etmek için koşarak geldiler. Restoranda ki herkes bize bakıyordu. Sözlerime devam ettim;
"Bir kaç gündür ben nereye gitsem takip ediyor. Rahatsız oluyorum. Lütfen bir şey yapar mısınız‽" Garsonlardan biri;
"Lütfen beyfendi zorluk çıkarmayın,hem bize,hemde hanımefendilere." Berk garsonun suratına yumruğunu geçirdi. Adamın burnundan kan gelmeye başlamıştı. Deniz çığlık attı. Ben ise psikoloji bozukluğundan hıçkırmaya başladım. Şeyda elimden tutup tuvalete götürdü. Kızlarda çantalarımızı alıp peşimizden geldiler. Kimse olmadığı için kendimi tamamen bıraktım. Şimdi hüngür hüngür ağlıyordum. Makyajım saçım herşeyim dağılmıştı. Jane ve Deniz üzgün üzgün beni izliyordu. Şeyda başımı göğsüne yatırdı ve okşadı;
"Kuzumm! Ağlama bir tanem! Yok bir şey tamam mı? Geçti."
Krizim geçmişti ama hıçkırmaya devam ediyordum;
"Bu kadar üzmek yetmedi mi Şeyda?"diye fısıldadım. Cevap vermedi. Onun yerine iç çekti. Dışarıdan gelen siren seslerini duymuştum.
Deniz;
"Ben hesabı ödeyeyim, sizde elinizi yüzünüzü yıkayın çıkalım tamam mı?" dedi. Başımı salladım. Şeyda çantasından yedek toka çıkardı ve saçlarımı topladı. Bende akan makyajımı yıkadım. Ferahlamıştım. Çıktığımızda Deniz bizi bekliyordu. Perişan bir halde Şeyda'nın arabasına bindim. Kendi aralarında konuşmaya başladılar. Sonra da bana dönüp;
"Deniz'in dayısının arkadaşının bir yeri var. Kafa dağıtmak için oraya götüreceğiz seni. Ama ondan önce Şeyda'nın evine kıyafet değiştirmeye."dediler. Başımı olumlu anlamda salladım. Arabayı çalıştırıp gitmeye başladık.
~~~~~~~~~~~~
Herkes kıyafetlerinden kurtulup Şeyda'nın dolabından bir şeyler seçti. Jane; sarı straplez crop ve kot şort, Deniz; mor ip askılı bluz ve krem mini etek, Şeyda; diz hizasında toz pembe elbise, Ben de; beyaz crop, kiremit rengi pantolon giydim. Saçlarımı taradım ve maskara sürdüm. Diğerleri ise daha abartılı makyaj yapmışlardı. Evden çıkıp mekana gittik. Kapıda bizi Deniz'in dayısı karşıladı. Onlar konuşup hasret giderdikten sonra içeri girdik. Tabii bu arada saat 21:47 olmuştu. Kendimizi bar sandalyelerine attık. Barmen isteklerimizi sordu. Ağzıma asla alkol sürmedim ve sürmemeye devam edeceğim. Ben sadece su istedim. Ortam güzeldi. Duvarlarda yapma sarmaşıklar hoş bir hava katıyordu. Neon tablolar mekanı loş kılıyordu. Dans pisti ve sahnesi vardı. Kızlarla muhabbet ettikten sonra sırayla şarkı söylemeye karar verdik. Herkes kendince birşeyler söyledi. Sıra bana gelince çıktım, bir şeyler geveledim.
Gözlerimi açtığımda herkes beni alkışlıyordu. Bir dakika! Şurada bana bakan adam Poyraz mı?
Sahneden inip kızların yanına gittim. Benden hemen sonra Poyraz çıktı. İçmişti belli. Gözlerimin içine bakarak söylemeye başladı. Benim gözlerimin!!!;Ben seni tanırım
Tanırım o siyah beyaz yağmurlardan
Bir küçük buluttan
Düşerken öpersin beni yanağımdanBen seni duyarım
Duyarım o aydınlık sabahlardan
Bir çocuk getirir seni
Dinlerim o özlediğim şarkılardanNe kadar güzel bir sesi vardı. Bu arada hâlâ bana bakarak söylüyor...
Biz senle
Aynı toprakta yetişen
Ayrı dallarda yeşeren
Aynı rüzgarda devrilen çiçekler gibiyizBiz senle
Aynı yağmurdan dökülen
Ayrı dağlardan süzülen
Aynı denizde can veren nehirler gibiyiz...Gözlerimden yine yaş akıyordu. Dudaklarını ağlama diye oynattı ve devam etti;
Biz senle ayrı yerlerde
Aynı hayale kapılmış
Aynı ormanda kaybolmuş çocuklarBiz senle
Aynı yerinden vurulmuş
Aynı yerinden kanayan
Aynı yerinden acıyan
Aşıklar gibiyizBen seni koklarım
Koklarım bir denizin kıyısında
Dalgalar estirir seni
Görürüm o martıların kanatlarında...Şimdi daha şiddetli ağlamaya başladım. Mikrofonu yerine taktı ve bana doğru geldi. Kızlar ona bakıyordu. O ise sarıldı. Evet bunu yaptı. Ve ben daha ilgincini yaptım. Ona karşılık verip kollarımı beline doladım. Saçlarımı okşadı;
"Ağlama güzelim,ağlama..."
Güzelim mi?
Normal hâlim olsaydı çakardım bir tane ama normal değildim.
Keskin parfümünün kokusunu içime çektim;
"Beni mi kokluyorsun sen?"
Kafamı geriye çekip ona baktım. Farketmiş!
"Öyle böcü böcü bakmana gerek yok! Beğendin mi kokumu bari?"
Utanarak gülmeye başladım;
"Çok güzeldi..."
Sırıtarak yanağımı okşadı ve;
"Tamam. İhtiyacın olduğunda şu masadayım." dedi ve eliyle masasını gösterdi. Mahcup bir şekilde başımı salladım. Gitti.
Deniz;
"O neydi öyle yaa?" dedi. Bende omuz silktim;
"Bunu kendimdeyken yine sor tamam mı?"
Sandalyemi döndürüp etrafa baktım. Yeni müzik açılmıştı ve çiftler dans pistine gitmeye başladılar. Onlara hüzünle bakarken,yanıma Poyraz geldi;
"Bana bu dansı lütfeder misiniz?"
Elimle kendimi işaret ettim;
"Evet sen."dedi. Gülerek uzattığı elini tuttum ve beraber sahneye ilerledik. Eminim ki kızların kafası allak bullak olmuştur. Belimi tuttu. Titredim. Bu heyecanıma çapkınca sırıttı. Sonra elimi omzuna koydum. Dans başlamıştı. Hiç konuşmuyorduk. O beni inceliyordu. Ben onu...
Keskin yüz hatları, kahverengi hâreleri, alnına düşen hafif dalgalı saçları...
Ben bu zamana kadar nasıl farketmemişim adam resmen afet!
Aklımda
Fırtına bu, bu afet deprem!
Çalmaya başladı.
Bunu düşünerek ona bakınca kıkırdadım. Poyraz'da gülümsedi.
"Kim bilir ne geçiyor o güzel aklından." dedi.
"Hiiiç!"diye cevap verip yine kıkırdadım. Omzuna başımı yasladım ve gözlerimi kapatıp dansa devam ettim. Bir müddet böyle kaldıktan sonra başımı kaldırdım. Dansın sonuna geliyorduk çünkü. Son dönüşü yaptık ve beni belimden tutarak arkaya yatırdı. Nefesini hissediyordum...
Gözlerime baktı. Derin derin...
Sonra bakışlarını dudağıma çekti. Düşündüğüm şeyi mi yapacaktı?
Evet...
Yaklaştı ve incitmekten korkar gibi yavaşça öptü....
Hani yaz gününde güneşin altında eriyen çikolata vardır ya! Evet ben o çikolataydım. Poyraz ise güneş...
Sonra beni ikinci kere öptü. Aslında onu ben öpmüş olabilirim:)
Bunu beklemiyordu. Bende beklemiyordum. Arka fondan alkış sesi geliyordu. Meğerse millet bizi izliyormuş. Zaten hafif kızarmış yanaklarım daha da kızardı.
"Sonra görüşürüz." diyerek mekandan koşarak çıktım. Beş dakika kadar sonra kızlar çantalarla geldiler. Jane bembeyaz dişleriyle gülümsüyordu. Şeyda ve Deniz gizemli bakıyordu. Bense hâlâ sırıtıyordum!
Şeyda'ya arabamın anahtarını verdim çünkü hâlâ restoranın önündeydi. Plan şuydu; Önce beni eve bırakacaklar sonra restorana gidecekler. Herkes kendi arabasını alıp eve dönecek. Şeyda bir şekilde arabamı bana getirecek.
Ben evimin sokağında inmek istedim. Yürüyerek gitmeye başladım. Bir yandan Poyraz'ın bana söylediği şarkıyı mırıldanıyordum. Durdum. Gökyüzüne baktım ve nefes alıp verdim. Dolunay bana sırıtıyordu. Eve daha fazla geç kalmamak için koşar adımlarla ilerledim. Soyunup pembe pijamalarımı giydim. Yüzüme maske yaptıktan sonra kendimi yatağıma attım. İçim kıpır kıpırdı. Yarın için korkuyordum. Poyraz, meslektaş,öpmek,dans...
Bu kelimeler kafamın içinde dönerken kendimi uykunun kollarına bıraktım...