1.Bölüm

41 7 13
                                    

10 sene sonra günümüz( Zeynep);
06:00'da çalan alarmımla yeni bir güne açtım gözlerimi. Uyku yorgunluğumu hafifletsede tam anlamıyla geçirmemişti. Mahmur gözlerimi ovuşturarak kalktım. Karşıdaki boy aynasında kendimi görünce ürkmedim desem yalan olur. Göz altlarımda oluşan mor halkalar ve bit pazarına dönen saçlarımla tam bir Çarşamba cadısı gibi görünüyordum. Bu pasaklı hâlime gülerek çaydanlığa su koydum ve banyoya geçtim. Kendimi buz gibi suya attım. Başka türlü zinde olamıyordum gün içinde. Hemencecik çıkıp havluma sarındım. Saçlarımı kurutup taradıktan sonra sıkı bir şekilde topladım. Odama geçip beyaz oymalı dolabımdan polis üniformamı alıp giydim. Aynadan kendime bir daha baktım. Bu mesleği seçtiğim için kendimle gurur duyuyordum. Yuvarlama üç senedir bu işi yapıyordum ve çoğu meslektaşıma kıyasla daha tecrübeliydim. Bu babamı memnun etmesede umrumda değildi. Zaten ne yapsam yaranamıyordum ki. Göğsümü kabarttım. Sonra birden gülümsemem soldu. Komidinde duran tabloya;
"Her şey senin için anne..." diye fısıldadım ve öptüm.  Çantamı kaptığım gibi çıktım. Ay bir dakika! Çaydanlık! Koşarak eve geri girdim. Bir yandan söyleniyordum;
"İnsan kendi koyduğu çayı mı unutur Allahına kurban olduğum Zeynep! Neyse ki erken hatırladım ev yanacakmış. Tövbe yarabbim yaa!"diye sokurdanmaya devam ederken termosuma çayı doldurdum ve ocağın altını kapattım. Bu defa acele etmeden evi kontrol ettim kapıyı kitledim ve arabama bindim. Zaten karakol 10 dakikalık mesafeydi. Normal bir hızda sakince ilerlemeye başladım.

Günümüz ( Komiser Poyraz Avcı);
Karakolda her zaman ki gibi bir telaş vardı. Bende bana verilen dosyaları bir saat boyunca okuyup inceledikten sonra kalkıp kapıya ilerledim. Cebimdeki paketten bir dal sigara çıkarıp yaktım. Çok içmezdim. Hiçe yakındı. Bir aydır aynı paketi bitirmemiştim. Genellikle beynim yandığında içerdim. Şuan olduğu gibi. Daha iki nefes içmiştim ki arabasıyla sokağın başında o belirdi. Hemen sigaramı söndürdüm ağzıma naneli şeker attım ve saçımı düzelttim. Sırıtmamak için dudaklarımı birbirene bastırdım. Arabasından o kararlı ve asil duruşuyla indi. Başıyla selam verip içeri girdi. Evet bu kadardı. İşiyle duygularını asla karıştırmayan zor bir kadındı. Asla çözemezdiniz onu. Ben onu saatlerce izlediğimi bilirim. Ama o beni görmez. Görmüyordu da. Sesli bir iç çekip sakalımı kaşıdım. Sonrasında başımı iki yana sallayıp;
"Saçmalama Poyraz! Sen bir komisersin. Böyle şeylere vaktin yok!"diye kendi kendime konuşurken karşıda ki kızıl saçlı kızın beni izlediğini fark ettim;
"Pardon."dedim ve içeri girdim. Utanmıştım açıkçası. Ofisime doğru ilerledim. Çözülecek vakalar çoktu. Aklım karışıktı. Sandalyeme oturup kara kara düşünmeye başladım...

(Zeynep);
Öncelikli işlerimi bitirdiğim sırada meslektaşlarımdan Buse yanıma geldi ve;
"Müdür seni çağırıyor."dedi.
Yutkundum. Müdür kolay kolay kimseyi çağırmazdı;
"Hayırdır inşallah. Bir kabahatimiz mi oldu acaba?"diye sorunca;
"Bu konuyla ilgili bir fikrim yok. Bana bildirilmedi. Müdür sizi odasında istediğini söyledi."dedi Buse. Teşekkür ettikten sonra hızlı adımlarla yürümeye başladım. Ah benim sakarlığımın tutası geldi. Tökezlediğimde kolumdan biri tutup kaldırdı. Döndüğümde beni tutanın komiser Poyraz olduğunu gördüm. Gözümün tam içine bakıyordu. Sapık adam! Kolumu sakince çektim;
"Sağolun."dedim ve yoluma devam ettim.
Bir yandan da sokurdanıyordum:
"La havle! Sanki beni tutmasını istedim! Yere düşsem daha iyiydi! Deli midir nedir yaa?!"derken çoktan müdürün odasına gelmiştim. Kapıya bakıp yutkunarak iki kere tıklattım. İçeriden müdürün tok sesi geldi;
"Gel!"
Kapıyı açıp içeri girdim;
"Beni emretmişsiniz efendim." dediğimde kahkaha atmaya başladı ki bu imkansıza yakın bir şeydi. Adamın yüz kasları gülmeyi unutmuşken kahkaha atmaya başlaması...
Ya bana sinirinden kafayı yedi ya da başka bir şey ama bana hiçte hayırlı gelmedi açıkçası. Neyse ki gülmesi kısa sürdü ve konuştu;
"Yüzündeki o korkmuş ifade o kadar komikti ki, gülmeden duramadım kusura bakma."dedi. Tövbe estağfurullah. Adam evrim geçirmiş. Bu şekilde konuları en son konuşacak kişi, kusura bakma diyecek de son kişi. Akşam ne içti acaba?
"Neyse sadede gelelim."dedi. Allah'ıma şükür ki bunu dedi yoksa burada bayılacağım;
"Evet mesleğine başladığından beri başarın ve azminden dolayı seninle her zaman gurur duydum. İşinle özel hayatını karıştırmayan, görevlerini düzgün yapan, başarılı bir komiser oldun ancak bazı şeylerin değişme vakti geldi." dediğinde korkuyla ona bakıyordum;
"Kötü bir şeyse söylemeyin hiç modumda değilim iyi bir şeyse buyurun." dedim. Allahım ne diyorum ben ya? Biri bana su getirsin! Neyse ki müdür bugün tersten kalkmamıştı. Yoksa ağzımın payını verirdi. Sırıtarak konuşmasının devamını getirdi;
"Kesinlikle kötü bir şey değil. Seni mutluluktan havalara uçuracak bir şey. Ben konuşmayı becerebilen bir insan hiçbir zaman olamadım. Direk diyeceğim. Seni komiserlikten, başkomiserliğe terfi ettim. Hayırlı olsun. Çıkabilirsin" dedi. Hemen kalkıp çıktım. Ve çığlık attım. Evet bunu yaptım. İçeriden;
"Yalnız seni duyabiliyordum."diye bir ses gelince utançtan yanaklarım kıpkırmızı oldu. Özür dileyip ayrıldım. Off off! Etrafımda bir tur döndükten sonra. Ofisime geçtim. Sırıtıyordum. Karşıdan gelen adamı görünce gülümseme soldu;
"Ne o? Yüzünde güller açmış bakıyorum." Bu komiser Poyraz'dı. Ağzımı açıp;
"Kaba olmak istemem ama size ne?" Kaşlarımı çatıp odama girdim ve kapımı kapattım. Telefonumu elime alıp kızlara mesaj attım:
Akşama bizim cafede buluşalım kızlar. Size bir sürprizim varrr!
Herkes işte olduğu için hemen görmezlerdi. Neyse akşama beraberiz ya önemli olan bu...

Annemin KatiliHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin