"Ayçıl, benim evliyken böyle bir şey yapabileceğimi nereden çıkardın?" Dedi Arzu. Sinirliydi ama o konuşarak çözüm aramayı her zaman daha mantıklı bulurdu. Bağırıp çağırmak ona göre değildi.
"Ama saçındaki-" Ayçıl, kendini savunmaya devam ederken Arzu ayağa kalktı ve elini 'dur' anlamında arkadaşına uzattı. Onun özür dilemesi gereken yerde haklı gibi davranmasını bozulmuştu.
"Sadece saçımdaki yaprağı aldı! Başka ne yapabilirdi ki bana! Benim hakkımda nasıl böyle düşünebilirsin?(!)" Ayçıl sustuğunda Arzu onların -Ayçıl'ın- konaklarından hışımla çıktı. Kendi konağına doğru gitti.
Ayçıl, dediklerinden pişman olmamıştı. Kendini haklı buluyordu, hep böyleydi zaten. Ama arkadaşının kendisine küsmesine anlam verememişti. Sonuçta karşısındaki Arzu'ydu. Arzu hiçbir zaman böyle yapmazdı. Kendisine her zaman bir şans daha tanırdı. Onların arkadaşlıkları, çıkar üstüne kuruluydu. Ama bunu bilen tek kişi Ayçıl'dı. Tabii, eğer Arzu bunu öğrenseydi, bir dakika daha yanında durmazdı.
Çıkar üstüne kurulan arkadaşlık, "bunu yaparsan seni severim" şeklindedir. Bir neden yoksa, sevgi de yok demektir. Aslında arkadaşlık olarak sayılmaması gerekir, çünkü genelde karşı taraf bir kukla gibi kullanılır.
Arzu, evine geldiğinde koltuğun üstünde bıraktığı kitabı fark etti. Kitabı eline aldı ve koltuğa oturdu. Harfleri biliyordu ama tekrar etmesine hiç fırsat olmamıştı. Kitabı açıp bakarken, uyuya kaldı.
Gözünü açtığında, karşısında elinde kitapla oturmuş kendisinin uyanmasını bekleyen Serhat'ı fark etti. Kitabı görünce hemen doğruldu ve ayağa kalktı. Ağzını açacakken Serhat durması için elini kaldırdı. "Ayçıl haber vermeseydi bugün eve gelmeyecektim ama iyi ki gelmişim. Bu kitapta neyin nesi?(!)" Diye sordu.
Serhat'a Ayçıl haber vermişti ama kitabı ne zaman fark etmişti ki? Arzu pencereye baktı, hava karanlıktı. Serhat ayağa kalkıp kendisinin üstüne doğru yürüdü. İlk başta, elindeki kitabı Arzu'nun yüzüne fırlattı ve daha kitabın acısı geçmezken Arzu yanağında tokatın acısını hissetti.
"Bu kitabı sabah erkenden götürüp ona vereceksin!"
***
Dün akşam yaşanan olaydan sonra Serhat çıkıp gitmişti ve bu şimdiye kadar gelmemişti. Arzu ise saçını başını düzeltip eline Ayaz'dan aldığı kitabı alıp dışarı çıktı. Karşı konağın kapısına gidip zili çaldı. Kapıyı açan kişi Ayaz olmuştu. Birazdan şehire gidip talebelere ders vereceği için özenli giyinmişti; Üstünde beyaz kareli bir gömlek, altına ise gri kumaş bir pantolon giymişti.
Arzu, elinde tuttuğu kitabı Ayaz'a uzattı. "Dün aldım, vermeye utandım, özür dilerim."
Ayaz kitabı eline aldı. Kitabın yıpranmış sayfalarına baktıktan sonra Arzu'ya döndü. Arzu'nun şakağındaki yarayı fark ettikten sonra kollarında bir şey var mı diye kontrol etti. Sol dirseğinin yanında yeşil morluğu gördüğünde Arzu'nun kolundan tutup parmağını morluğun üstünde gezdirdi. Arzu acı ile inlediğinde ellerini Arzu'nun üstünden çekti.
"Kim gelmiş?" Ayaz'ın arkasından gelen Asel, Arzu'yu fark ettiğinde gülümsedi. "Hoş geldin! Gelsene içeri bizde kahvaltı edecektik, beraber edelim," dedi. Arzu daha itiraz edemeden Arzu'yu içeri aldı ve omuzlarından hafifçe iteleyerek salondaki masaya oturtturdu. Zaten sofrada Ekrem bey ile Azize hanım oturuyordu. Arzu'nun karşısına Ayaz, Ayaz'ın yanınada Asel oturdu.
"Hoş geldiniz kızım, ne iyi ettin de uğradın!" Dedi Ekrem bey. Arzu gülerek karşılık verdi. Herkesin yüzü Arzu'nun onları ziyaret ettiğine gülüyordu.
Sohbet eşliğinde yapılan kahvaltı yine sohbet ile devam ediyordu. Herkesin yüzü gülüyordu ve bu evin üzerinde olan gerginliği hafifletmişti. Ekrem bey "Kızım sormayayım sormayayım diyorumda tutamıyorum kendimi, geçen bize geldiğinizde eşin Serhat çok sinirliydi. Sana bir şey yapmadı inşallah?(!)" Diye hayretle sordu.
Masada bir sessizlik oluştu. Arzu ile Ayaz'ın bakışları birbirini buldu, Arzu tekrar Ekrem bey'e döndü ve "Bir şey yapmadı," dedi.
"Peki kolundaki morluk?" Ayaz ile Arzu tekrar göz göze geldi. Bu sorusunu patavatsızca bulan Asel çaktırmadan dirseği ile Ayaz'ı dürttü.
"O Serhat'tan dolayı değil, kapıya biraz hızlı çarptım."
Kapının zil sesi duyulunca, Arzu hemen ayağa kalktı. "Ben bakarım!" Dedi ve kapıya doğru ilerledi. Kapıyı açınca, yüzündeki gülümseme bir anda soldu. Elinde tatlı ile bekleyen Ayçıl, kapının Ayaz'ın açmasını umarken kapı hiç beklemediği biri tarafından açılmıştı.
"Senin ne işin var burada?" Ayçıl sorusunun üstüne Ayaz geldi. Ayçıl, Ayaz'a tatlıyı uzatınca Ayaz alıp kuru bir teşekkür etti. Ayaz kapıyı Ayçıl'ın yüzüne kapattıktan sonra Arzu ona döndü ve bir şey demeden içeriye gitti.
"Ben markete gideceğim, evde yiyecek bir şey kalmadı," dedi.
Masadakilere veda ettikten sonra konaktan çıktı. Kendi konağına gidip parasını aldıktan sonra kasabanın içine doğru elinde piknik sepeti ile yürümeye başladı. Markete geldikten sonra evin ihtiyaçlarını aldı ve tekrar evine döndü. Eşyaları yerlerine yerleştirirken sessizce şarkı mırıldanmaya başladı.
Parçalanan ruhumdan,
Kalan kırıklar
Arada bir batar kalbime,
Özlemeye başladım yine'Diyordu dörtlükte. Küçükken isteği şarkıcı olmaktı. Ama küçükken bu şans tanınmamıştı ona. Kimseye de söyleyememişti, kendi ve ruhu arasında bir sırdı ve hep öyle kalacaktı. Çocukluk yıllarında rahat olamamıştı sürekli kendini kasmak zorundaydı. Ve bu rahat olamama, zamanla kişiliğinin bir parçası olmuştu. O çocuk ruhlu biriydi. Ama herkes onu olgun biri olarak bilirdi. Hayatının şartları onu bu zorunluluğa itmişti. Ve kendi hayatına, kendisi karar verememişti.
"Ben geldim! Gel kız al şu elimdekileri!" Arzu'nun annesi Hazel, Arzu için alışverişe gitmişti ve elinde dolu dolu poşetler vardı.
Arzu sesi duyunca hemen annesinin yanına koşmuş ve elindeki poşetleri almıştı. "Ne gerek vardı da aldın?(!) Bende daha az önce alışverişten geldim!"
Annesi minderden koltuklara oturdu. Elini kendine yelpaze olarak kullanırken kızı kendisine bir bardak su getirdi. Hava aşırı sıcak değildi ama yolların çoğu engebeli olduğu için insan ister istemez güç sarf ediyordu. Özellikle elinde ağır poşetler varsa.
Kadın etrafa baktı. "Serhat nerede?" Dedi.
"Şehire gitti. Dün akşamdan beri yok" dedi Arzu. Annesinin "Ne kötü, kiç karısı ile ilgilenmiyor" demesini beklerken annesi ona hiç beklenmeyecek bir cevap verdi.
"Ne iyi yapıyor, gece gündüz evine para getirmek için çalışıyor," dedi.
Arzu tekrar mutfağa geçti. Eşyaları yerleştirmeye devam ediyordu. Mutfak, salondan belli oluyordu. Amerikan mutfağı şeklindeydi ve insan rahatça birbirini görebiliyordu.
"Ayçıl ve öğretmenin arası çok iyi diyor Hanife, sen biliyor musun?"
"Biliyorum. İyi anlaşıyorlar.. yani sanırım."
"Hanife şimdiden düğün hazırlıklarına başlayalım diyor, sonuçta hayırlı işi hızlandırmak gerekir," dedi Hazel hanım. Arzu bir an duraksadı, ama sonra gülümseyerek annesine döndü.
"En hayırlısı neyse o olsun."
"Çocuğun pek gözü yok Ayçıl'da," dedi Hazel. Derin nefes aldı ve "hayırlısı inşallah."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KUKLA
ChickLitZorla evlendirildiği adam ile, kalbinin ait olduğu adamla arada kalan kızın hikayesini konu almaktadır.