1

328 15 12
                                    

araba durduğunda şoför koltuğundaki adam bir süre oturdu. bende öylece etrafa bakıp ne yapmam gerektiğini düşündüm. bu adam tarafından oldukça nazik şekilde kaçırılmıştım. bir şey diyemeden arabaya binmiş buldum kendimi.

aslında kaçmaya ve inmeye çalıştım ama beni ablamla tehdit ettiğinde, "zarar vermem ama ablanın konumu bu bak. " demişti. gerizekalı gibi sırıtıyor ve sosyopata benziyordu bu yüzden korkup pısmıştım.

"in." dedi bir anda. gözlüğümü düzeltip aşağı indim ve villayı inceledim.

arkamdan ittirdi. içeri girdiğimizde, "patron!" diye bağırdı. cevap gelmeyince gidip mutfağa baktı.

merdivenden gelen adım seslerini duyunca oraya doğru döndüm. adamda durup merdivene baktı. takım elbiseli, dev gibi, saçları hafif uzun olan kişiyi baştan aşağı inceledim. ağzının kenarında, sol tarafında orta boy bir yara izi vardı. sol şakağında da vardı. sol kolunun çoğu omzuna kadar dövmeli görünüyordu.

ilk önce şoföre, sonra bana baktı. bana doğru gelmeye başladı.

"bir süre burada kalmak zorundasın." dedi. "mafya olabilirim ama bu tür kaçırma işlerinden nefret ediyorum. sadece baban bir orospu çocuğu ve onu biraz silkelemem gerekiyor. burayı otelin gibi kullan." arkasını dönüp gitmeye başladı.

"hey," diye seslendim. durdu. "ne zaman çıkabilirim?"

"neden soruyorsun?"

"bir yarışmam var. bir ay sonra." bana döndü tamamen. gözlüğümü gözüme ittim. istemsizce ellerimle oynamaya başladım çünkü bakışları altında terlemeye başlamıştım.

"baban ne zaman akıllanırsa o zaman çıkarsın."

ve sonra gitti.

"aç mısın?"

"beni kaçırdın ve şimdi de bu soruyu mu soruyorsun? "

"üzgünüm, üzgünüm. cidden kibar olmak için çabaladım. ama burada sana iyi bakılacak. keyfine göre takıl. makarna yapıyorum."

"o senin patronun mu?" dedim koltuğa yerleşirken.

"evet. kim mingyu."

"beni tanıyor mu?"

"mafya örgütümüzde oldukça ünlüsündür wonwoo."

"nasıl yani?"

"herkes babana ders vermek için seni öldürmek ister."

"ne harika bir ün." dedim alayla.

"ama mingyu bunu istemeyen tek kişi. babanın ne halt olduğunu biliyor musun?"

"az çok. pek umrumda değil. ilişkimi keseli çok oldu. onun yerine geçmem için son üç yıldır beni sevesi tuttu."

"anladım. ben dokyeom. seninle bundan sonra ben ilgilenirim-"

"o buraya gelecek mi?"

"genelde gelmez. kafa dinlemek isterse bir iki saatliğine gelir. seni rahatsız etmez merak etme. mafya olsa da suçsuz birine takacak gibi biri değil. merak ettiğim şey neden bu kadar rahat olduğun. telefonunu elinden aldım, tanımadığın bir eve getirdim, bir süre okula gidemeyeceksin. biraz bile korkmuyor musun?"

"beni oldukça nazik kaçırmandan kaynaklanıyor olabilir." dedim kafamı geriye yaslarken. "ama her ne kadar iletişimi kessem de babamın sayesinde bana zarar veremeyeceğinizi biliyorum."

"küçük wonwoo kendine güveniyor demek. kaçmaya çalışacak mısın? bana aksiyon çıkar."

"sanmıyorum. telefonumu verirsen burada uslu aylar geçirebilirim."

"hah, sanmıyorum. güvenimi kazanman gerek wonwoo."

gülerek omuz silktim. her şekilde onu bana verecekti zaten. gerçi telefonu koyduğu ceketi koltuğa fırlattığı için kendim de alabilirdim.

kalkıp, "evi gezeceğim." dedim.

"ayı çıkar dikkat et." dedi villanın ormanın ortasında olmasına ima yaparak.

üst kat iki koridordu. sağa dönüp ilk odaya girdim. misafir odası, temiz çarşaflar ve kapalı perdeler. ilgimi çekmediği için geri çıktım. diğer oda kilitliydi. en köşedeki oda karanlıkta kaldığı için beni ürkütse de kapıyı açıp kafamı içeri uzattım.

dağınık bir yatak, çalışma masası ve kitaplık görmemle kaşlarım çatıldı. içeri girip kapıyı arkamdan kapattım. etraf dağınık, çalışma masası izmarit doluydu. cam kapalıydı ama perde açık ve ormanın güzel manzarası görünüyordu.

çalışma masasındaki çerçeveyi elime alıp resme baktım. dokyeom'a benzeyen bir çocuk ve yanında saçları kısa biri vardı. bu kim mingyu olabilirdi. kollarını birbirlerinin omzuna atmışlardı ve kim mingyu gülümsemese de dokyeom kocaman gülümsüyordu.

diğer çerçevede dokyeom, mingyu, tanımadığım siyah saçlı bir çocuk ve bir kız vardı. kızın uzun sarı saçlı, beyaz tenliydi ve kim mingyu'ya arkasından sarılmıştı.

onları bırakıp kitaplığı inceledim. kiminse kitap zevki güzeldi. oblomovu alıp odanın görünmeyen köşesine geçip oturdum, pencereden azıcık ışık vuruyordu ve görmeme yeterli olduğunu düşündüm. etraf sessizdi bu yüzden huzurlu hissettim, öğrenci evimde her zaman kavg, gürültü, çığlıklar vardı ve hiçbir zaman sessizlik yoktu. bu güzel bir histi.

iki dakika sonra dokyeom'un açtığı dizinin sesi azıcık da olsa gelmeye başladı.

bir süre sonra odadaki ağır sigara ve güzel parfüm kokusu beni mayıştırmaya başladı. sığındığım yer sıcak olmaya başlamıştı ve beni gevşetti. kafam ağır ağır kitaba düştü.

.

üzerini değiştirmek için gelen mingyu, salonda uyuyakalan arkadaşına bakıp gülümsedi ve yukarı çıktı. sözde esiri bir odada yatırdığını düşünmüştü bu yüzden tüm odalara baktı ama onu bulamadı.

bahçedeki hamağa, salıncağa, arka bahçeye bakmıştı ama yoktu. dokyeomu uyandırıp nerede olduğunu sordu.

"en son evi gezeceğim demişti ama..."

"ilk günden onu bu kadar rahat bırakman ne kadar doğru? gerizekalısın. kaçıp gitti işte çocuk. o da babası gibi-"

"dur. sinirlenme. kendi odana baktın mı?"

mingyu bir anda ona döndü.

"ne işi olacak orada?"

"merak edip girmiştir mingyu."

ikili odaya çıktı. içeri girdiklerinde hiçbir şey göremediler.

"nerede bu çocuk... kaçacak gibi de durmuyordu ki." dedi dokyeom.

mingyu gözüne çarpan siyah saçlar ve ardından azıcık görünen dizler ile gözleri kısıldı. oraya doğru adımlarken odanın köşesinde kafası kitaba düşmüş olan wonwoo'yu gördü.

"lan oğlum çok tatlı." dedi mingyu'nun peşinden giden dokyeom. "kedi gibi girmiş oraya."

mingyu bir anlığına gülümsedi. "kedi gibi." diye mırıldandı.

"biraz konuştuk. babasıyla ilişkisini uzun zaman önce kestiğini söyledi. neler yaptığını az çok biliyormuş."

mingyu gözlerini kediden ayırmadan kafa salladı. sonra üzerini değiştirdi. çıkarken, "onu yan odama yatır." dedi ve gitti.

....

imwont

bu nalaka

71           /minwonHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin