21

116 10 16
                                    

sakaydi
kandirdim
bir nisan

...

"pekala, wonwoo, bir şirketi ne kadar zamanda batırabilirsin?" seungcheol, masanın üzerindeki babamın mafyasının krokisini incelerken bu soruyu bana otuzuncu soruşuydu.

"yani..." ensemi kaşıdım. "daha önce hiç batırmadım."

"çocuklar, yeni kelimeler öğrendim." soonyoung, bizim kasvet dağıtan atmosferimizin aksine neşeyle şakıdı. bizi aradığında bile küfür etmeden selam vermişti. hepimiz şaşırmıştık. "culo mingyu, culo wonwoo...eee... vaffanculo dokyeom. öyle miydi? vaffanculo!"

dokyeom kahkaha attı. "bende seni vaffayculo soon!"

"vaffanculo seni gerize-"

"size küfür ediyor."

dokyeom ona küfür etmek için telefonunu çıkartırken, seungcheol soonyoungu azarlayıp konuya dönmesini istedi.

"ilk önce yarınki ihalede boktan atışlar yap." dedi  soonyoung. "bir halt bilmiyorsun, pek konuşmadan rastgele bir şirket seç, ona oynamamız gerektiğini söyle. birkaç kez başarısız olunca diğer hisse sahipleri geri çekilecek ve şirket dımdızlar ortada kalacak."

"bu çalışanların dikkatini çekerse, mafyadakilerin ya da babamın kulağına gitmez mi?"

"ilk önce yeni başkan olarak kendine güvenen bir konuşma yap." soonyoung annesine bir şey bağırdı. "sonra seni sorgulamazlar."

"boktan bir plan." dedi jihoon. doğrama sesi geldi. "çalışanlar fark edecek. soon ve ben o şirkete müthiş kazanç sağladık."

"gelir giderleri hiç umursamadan alım yap. borçları umursama. bir bakmışsın ki haciz kapıya gelmiş." soonyoung güldü. "bu tam bir batış olmaz."

aklıma gelen fikirle sırıttım. ama bunu şuanlık onlar bilmese de olurdu.

"başka şansımız yok." mingyu bana baktı. "iki hafta?"

gözlerim kocaman açıldı. "henüz ne yapacağımı bile bilmiyorum."

hepsi kafa salladı. "iki hafta."


....

takım elbisenin rahatsız eden pantolonunu yukarı çektim ve bileklerim görünmeye başladı. gerginliğim bunu önemsememe engel oldu. içeri girip beşinci kata çıktım. tüm çalışanların olduğu katın o olduğunu öğrenmiştim. yanımda kimse yoktu. jisoo hyunga ne kadar yalvarsam da kabul etmemişti. minghao zaten ders çalışmaktan telefonuna bakmıyordu.

asansörden indiğimde herkes ya işinde, ya da kendi halinde elinde kahvelerle geziyor, konuşuyordu. herkesin keyfi yerinde görünüyordu.

bu insanları işsiz bırakacaktım.

"şirketin battığını görenler, yavaş yavaş işten çıkacaklar. onlara izin ver. istifa etmelerine rağmen tazminat ödersen, bütçeyi daha hızlı bitirirsin."

soonyoungun verdiği tüm nasihatler kulağımın dibinde tekrarlanıyordu. gerginliğim artarken ilerleyip rastgele bir sandalyenin üzerine çıktım.

birkaç kişinin bakışı bana dönerken el çırpıp daha çok kişinin bana dönmesini sağladım.

"ben jeon soonyoung ve şuandan itibaren babamın şirketini ben devraldım. aklımda güzel planlar var. umuyorum ki korenin en güçlü ve en zengin şirketi olacağız. iyi günler."

"her ne kadar başkan olsam da, vekil başkan olarak tanınır, adım kwon olarak geçerdi. baban oğlunun şirketin başında olmadığını kimsenin bilmesini istemezdi. o şirket için neler yaptım ama kimse kim olduğumu bilmedi. sadece kwon olarak kaldım."

71           /minwonHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin