7

122 12 1
                                    

sabah biraz hareketli başlamıştı. aşağı indiğimde dokyeom ve jeonghanı biri koltukta biri de koltuktan düşmüş şekilde uyurken görüp sessiz kalp krizi geçirmiştim çünkü uykulu şekilde direkt kendimi koltuğa atmayı planlıyordum.

uykumun açılmasıyla bir bardak su içip duş almış, üzerime bir kapri ve bol tişört geçirmiş aşağı inmiştim ki ikilinin bağrışmaları eşliğinde kahvaltı hazırladığını görüp geri yukarı çıktım.

mingyu hala uyuyordu. bu sese uyanmadıysa cidden çok yorulmuş olmalıydı. odamda biraz telefonla oynadıktan sonra kapımın tıklatılmasıyla ayağa kalktım.

mingyu. kim mingyu.

ıslak saçları alnına düşmüş, üzerinde siyah bir atlet ve altında sabahın köründe giydiği ve fiziğini ortaya döken lanet olası bir siyah pantalon vardı. kemeri bile vardı. elini kapının yanına yaslayıp beni ufacık çok küçük bir gülümsemeyle süzdüğünde ona bakarken salyamın akmadığından emin olmam gerekti.

"kahvaltıya gelmiyor musun?" diye sordu. sesi boğuk, uykulu ve kadife gibiydi.

"yiyesim yok aslında-"

"mısır gevreği aldırdım." dedi. bir anlığına kalbimin durduğunu hissettim. eliyle ensesini kaşıdı. "seviyorsun diye."

"ah- tamam, yani, gözlüğümü alıp geliyorum." koşarak odadan gözlüğümü aldım.

beraber koridordan inerken jeonghan ve dokyeom masada, hansol kendine kahve yaparken bir şarkı mırıldanıyordu. yüzü hala aynı şeklinde, duvar gibiydi.

jeonghan hemen dokyeom'un yanına geçince yine planı işlemiş, mingyu ile yan yana oturmamız gerekmişti. bayık bakışlarının sinsi şekilde güldüğü için kısıldığını gördüm. bana baktı ve kocaman gülümsedi ama hala psikopata benziyordu.

"nasılsın wonwoo-ah? seni özledim."

"iyiyim. sen hyung?" gergice ellerimle oynadım.

"iyidir-"

"dokyeom." mingyu'nun sert sesi hepimizi susturup ona döndürürken dokyeom nefes verdi.

"wonwoo, "diyerek söze girdi, "geçen gün sana olan kaba davranışım için özür dilerim." yerden bir şeyi aldı. ve bana doğru uzatıp kafasını eğince gülmeye başladım. "lütfen bu sütü kabul ederek beni affet."

"şakalaşarak özür dile, çocuğu germe derken bundan bahsetmiyorduk." diye homurdandı jeonghan.

"wonwoo affediyor musun? özür dilerim."

"kalk lütfen." diyerek elindeki sütü kenara bıraktım. "önemli değil. unutmuştum bile."

"o an benden hiç korkmadın." mingyu kaseme mısır gevreğini koyup sütü istedi. ona verirken, kendim yapabileceğimi söyledim ama dokyeom'u işaret etti.

"korktum. aslında dizimi sana geçirmeyi düşünmüştüm."

"keşke yapsaydın. " diyerek gevrek gevrek güldü jeonghan.

mingyu kaseyi önüme koydu, hansol'un kısık, nefes vererek gülmesini duydum ama o an herkesin bana bize bakmasıyla o kadar utanıyordum ki kulaklarımın alev aldığını hissettim. kısık sesle teşekkür edip gözlüğümün altından gözlerimi ovaladım çünkü bir şeylerle uğraşmazsam patlayabilirdim.

"kwon şu sıralar sessiz." dedi mingyu. "şirketi batırdığı söyleniyor."

"sanmam, kankası arkadan herşeyi hallediyor."

"batırılmış gösteriyordur o jihoon yılanı." jeonghan gözlerini kıstı ve parmak salladı.

"jeonghan hyung en son görevde bir adamı jihoon sanarak onu bacaklarının arasında boğdu."diye homurdandı dokyeom.

71           /minwonHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin