8

119 9 2
                                    

"okudun mu?" diye sordum bilmem kaçıncı kitabı mingyu'ya doğru hafifçe uzatıp. kafasını salladı. ne ara okumuştu bu kadar kitabı? neyi elime alsam okumuş oluyordu.

"güzel mi?"

"güzel." elimdeki üç kitaba baktım. bunu da almak isterdim ama ilk geldiğimdeki kıyafetlerimden sadece üç kitaplık para çıkmıştı. para bulunca çok heyecanlandığım için de mingyu'yu darlamıştım sanırım. sanki para kaybolacakmış gibi.

kitabı geri bıraktım. geçip giderken,"niye almıyorsun?" diye sordu. omuz silktim.

"beğenmedim." arkamda olduğu için tepkisini göremedim. "hem bu kadar kitap yeter az kaldı gitmeme zaten."

birkaç homurdanmasını duydum ama kulak asmadım. gözüm bir anda satılan kupalara kayarken gördüğüm tanıdık yüzle gözlerim kocaman açıldı ve bir anda arkamı döndüm.

hızla dönmem arkamdaki kim duvar kas yığını mingyu'nun göğsüne kafa atmama sebep oldu. burnum hafiften acırken o sadece elleri cebinde, kafasını tam eğip bana baktı. bende kafamı yukarı kaldırdım ve şaşkınlıkla ona bakmaya devam ettim.

"ne oluyor kedi?" etrafa baktı. "birini mi gördün?"

ağzımı açıp bir şey söyleyecektim ki yan tarafımızdan gelen kıkırtılarla oraya döndük. üç genç kız bize ve birbirlerine bakıp gülüyordu.

"çok yakışıyorsunuz oppa." dedi içlerinden biri. gözlerim tekrar açılırken bir adım geriye gittim ve ağzımı açtım ama mingyu sırıttığı belli olan sesiyle, "teşekkürler." deyince şok üstüne şok geçirdim.

mingyu kısılan gözleriyle bana doğru gelirken yan tarafımızdan olan chankhyun'a baktım. tanıyamazdı. rahat olmalıydım.

"kimi gördün? çok tedirgin duruyorsun." gözlüğümü gözüme itti. yutkundum. bir anlam yüklememeye çalıştım. içimden beşe kadar saydım.

"yoruldum. gidelim hadi."

kasaya vardığımızda kitapları bırakıp cebimden parayı çıkardım. mingyu da aynı anda kartını eline almıştı. yakınımda durduğu için kafasını eğip, "ne parası o?" diye mırıldandı.

"cebimden çıktı. bunu kullanacağım."

nefes verdi. "ben ödeyeceğim."

"hayır."

"wonwoo."

"mingyu."

"koy şu parayı cebine."

"blublublublu."

şaşkın bir gülüşle kafasını daha da eğip ona bakmayan benimle göz göze gelmeye çalıştı. fazla şakacı bu yapım olmadığı için hareketim komik olabilirdi.

"wonwoo."

"sen bana ice latte alacaksın." dedim ödeme yaparken. "tamam?"

gözlerini kısıp bana baktı. ve bunu her yaptığında dizlerimin titrediğinden bir haberdi.

"tamam."

....

arabada ice lattemi yudumlamak ve mingyu'ya bakmamaya çalışmak dışında bir şey yapmamıştım. eve girdiğimizde kendimi direkt koltuğa attım. mingyu'dan ayakkabılarımı çıkarmamı ve ellerimi yıkamamı isteyen birkaç homurdanma ve azar işittim. bugün eğlenmiştim. ice latte almaya giderken birkaç şey hakkında konuşmuştuk.

filtre kahve sevdiğini, dövmelerinin her birinin bir anlamı olduğunu, küçüklüğümüzde bir yemekte bir arada olduğumuzu, pizza sevmediğini, iyi yemek yapabildiğini, ailesini üç yıl önce kaybettiğini, çilek sevdiğini, her meyveyi yiyemediğini ve yüzündeki yaralardan hoşlanmadığını öğrenmiştim.

71           /minwonHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin