16

129 13 7
                                    

sıcacık

pencereden esiyor, perdeler uçuşuyor, oda hafif karanlık. mingyu'nun eli belimden tutuyor. geceden farklı olarak neredeyse üzerindeyim ve kollarımı boynuna sarmışım. bu yüzden gözlerimi açtığımda gördüğüm ilk şey burun buruna olduğum mingyu'nun gözleri oluyor.

neyse ki uyuyordu. korkarak geri çekildim. uyanmadığında derin uyuduğunu düşünüp kafamı sola çevirdim ve nefes almaya çalıştım. cidden, bu kadar heyecan benim kalbime iyi gelmiyordu. bu kadar yakın olmak bana asla iyi gelmiyordu.

dudağındaki piercingi parmağımın ucuyla ittim. yine uyanmadı. dudağının kenarındaki yaraya dokunacaktım ama vazgeçtim. kaşındaki yarayı görmek için saçlarını geriye çektim.

cidden.

bu piç çok yakışıklı.

elini yavaşça belimden ayırdım ve yataktan yavaşça sıyrıldım. boy aynasından kendimle yüz yüze geldim. onun şortu, onun tişörtü. şortu yukarı katladım. saçlarım savaştan çıkmış gibiydi. çenem ve alnımın kenarı morarmış, kaşım kızarmıştı. gözlüğüm kırık olmasına rağmen yine de taktım.

odadan çıkarken hareket sesi duyunca arkamı döndüm ve mingyu'nun sırtını dönüp uyumaya devam ettiğini gördüm.

belki de temas ederek uyumayı sevmiyordu ve ben onu rahatsız etmiştim. belki de aşırı sıcaklamıştı ve hiç uyuyamamıştı. ben soğuktum ama o sıcaktı. kesinlikle uyuyamamıştı.

"o kırık gözlüğünle o kadar dalgın merdivenden inmesen iyi olur." dedi seungcheol hyung, o yalnızca merdivenlerden çıkmak istemişti ama ben bilerek yapar gibi ona çarpmıştım. "biliyorsun, sen biraz sakatlanmaya müsaitsin."

güldüm. "sabah sabah bana ettiğin iltifatlar kalbimi sıcacık etti gerçekten hyung."

bir şeyler söyledi ama hep kısık sesle ve boğuk konuştuğu için yine anlamadım. o yukarı çıkarken jisoo ve jeonghan'ı mutfakta ellerinde bıçaklarla konuşurken gördüm.

"sonra adama dedim ki, sana şimdi isa'yı göstereceğim. bıçağı tam boğazının ortasına sapladım."

mutfaktaki sandalyede oturan ve makyajsız yüzüyle ikiliye ters ters bakan seungkwan elini çenesine yaslamışken, "aish...onu korkutuyorsun. isa'yı katma ve o elindeki lanet bıçağı sallayıp durma."

içeri girdiğimde jisoo'nun kocaman açılmış gözlerini görmüşüm. ama bunlar korkma ifadesi değildi. bu....

"MÜTHİŞ! BAYILDIM. BENDE ÖNCEKİ MAFYAMDA BİRİNİN BOĞAZINA SU BORUSU SAPLAMIŞTIM. DİĞER KISIMDAN BAKINCA ETRAF GÖRÜNÜYORDU."

ikisi çığlık atarak gülmeye başladığında seungkwan yine o memnuniyetsiz ifadesiyle göz devirdi. beni görünce bir anlığına elini yüzüne kapattı ama sonra yavaş yavaş indirdi. turuncu saçları dağınıktı. ve makyajsızken çok doğal ve güzel görünüyordu.

"üzgünüm.sana alışamadım."

ensemi kaşıdım. "önemli değil."

"mumya gibi görünüyorsun." jeonghan iğrenerek bana baktı. "sargı bezi görmekten nefret ediyorum. yarayı bizzat görmeyi tercih ederim."

"bu sabah bana karşı çok sevgi dolusunuz. iltifatlar havada uçuyor."

jisoo da domatesi doğarken sargı bezi görmeyi sevmediği hakkında konuşmaya başladı. salondaki masanın üzerini toplamak ve sandalyeleri indirmek için ilerledim. dokyeom ve hansol koltukta birbirlerine sarılmış yatıyorlardı.

onlara gülerken biri hızlıca yanımdan geçti ve ben ürperdim. hızla sağıma döndüğümde seungkwan'ın sandalyeleri indirmeme yardım ettiğini gördüm.

71           /minwonHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin