Bölüm 18

712 60 132
                                    

'Nefise, kendine gel' tekrar tekrar bunu söylüyordum kendime ama nafile. İçimde fırtınalar kopuyordu sanki.

'Sadece eski bir anısını göstermek istedi hepsi bu.'

Hepsinin bu olmadığını çok iyi biliyordum.

Daha önce onunla yakın olduğumuz zamanlarda heyecanlandığım olmuştu, evet ama bu... Bu çok farklı.

Eline kül düşüp geri çekilmeseydi, geri çekilmeyeceğimi biliyordum.

Dudaklarımızın arasında mesafe bile denemeyecek o aralığı kapatacaktım belki de.

Benden birkaç adım uzaklaşıp elini acıyla tutan Berna'ya bakıyordum. "Hay anasını satayım".

"Çok mu acıdı?" yaklaşmak istedim ama ayaklarım olduğum yere çakılıp kalmıştı sanki.

"Hayır ya. Sigara ziyan oldu. Ona sinirleniyorum." dedi kül düşen parmağını ağzına götürerek. "Sen de doğru düzgün içemedin ki." Bakışlarını sonunda benimkilerle buluşturmuştu.

Hala beni az önce yasladığı ağacın önünde öylece ona bakıyordum. Sessizce boğazımı temizleyip sesimin çıkıp çıkmadığından emin oldum.

"Daha doğru içemezdim." Berna'nın bakışları büyümüş diğer eliyle tuttuğu yanmış parmaklarını aşağıya düşürmüştü.

Bir açıklama bekliyordu farkındayım ama bu cümleyi bile nereden geldiğini anlamadığım bir cesaretle ancak söylebilmiştim.

"Nasıl yani?" aramızda açmış olduğu mesafeye doğru indirmişti şimdi de bakışlarını. Bir adım atacakken kaldırdığı ayağını tekrar yere koydu.

Kaçmayacaktım artık ondan. Damarlarımda dolaşan alkolün etkisiyle de içimde olup bitenlere karşı sessiz kalırsam, bir daha ne zaman konuşacaktım ki?

Hiç cevap vermeden gözlerinin içine bakmaya devam ettim. Ona doğru bir adım attım. Bakışlarımı bir saniye bile üstünden çekmedim. Her bir adımda daralan mesafede daha hızlı nefes alıp verdiğini görebiliyordum. Bu, beni daha da cesaretlendiriyordu.

Sonunda yanına yaklaştığımda sağ kolunu, sol elimle dirseğinden yavaşça kavradım. Kollarından aşağıya avuç içlerimi, bileklerine kadar kaydırdım. Hala bakışlarım üzerindeydi. Her bir hareketimin ardından göğsünün hızlı hızlı inip çıktığını görebiliyordum.

Eli avucumun içindeydi artık. Her bir santiminin tadını çıkarara çıkara gezdiriyordum parmaklarımı elinin üstünde. Baş parmağım, orta parmağını okşarken bir an için gözleri acıyla kısıldı.

Kül tam olarak buraya düşmüştü demek ki. Elini yavaşça dudaklarıma doğru yaklaştırdım. Hala bakışlarım gözlerine kilitlenmiş haldeydi.

Külün düşmesiyle yanmış olan parmağını, dudaklarıma götürüp hafifçe öptüm.

Berna'nın gözleri iyice büyümüştü artık. Rengi kahverenginin en koyu tonuna bürünmüştü. Vücudumun her bir zerresi karıncalanıyorken aldığım nefesin zorlaşması, bana garip bir haz veriyordu.

Bakışlarımızı bir an bile birbirimizin üstünden çekmemiş olmamız, şu anda her ne yaşanıyorsa aramızda daha etkileyici bir duruma dönüştürüyordu.

Derin bir şekilde yutkundu. Bense tenime değen parmağını hala dudaklarımın üstünde tutuyordum. Geçen birkaç saniyenin ardından hala tuttuğum elini aşağıya indirip konuşmaya başladım.

"Ben, şikayet ettiğimi hatırlamıyorum." hafifçe gülümsedim.

Berna da başını biraz eğerek gülümsüyordu şimdi.

Don't Blame me / NefBerHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin