O günden sonra Sultan'ın Melek'e duyduğu güven artmış bununla birlikte şehzade annelerinin de saygısını kazanmış ve küçük ayrıcalıklar elde etmişti. Örneğin belirli yerler dışında sarayın birçok yerinde dolaşabiliyordu. Bu durum Melek de bir takım meraklar ortaya çıkarmış ancak vaktinin çoğunu bahçede geçirmeye başlamıştı.
Öğle vaktiydi. Melek, sarayın koridorlarında yürüyor gözleri ilgiyle duvarlarda dolanıyor, Edirne sarayını gören nadir belki de tek kişi olduğunu düşünüyor ve mutlulukla gülümsüyordu. Duvarlar Topkapı sarayını anımsatsa da mimari açıdan çok daha farklı ve daha mütevazi bir yanı vardı. Nitekim tavanı daha alçak görünüyordu. Kollarını birbirine doladı ve biraz temiz hava alma isteğiyle bahçeye doğru yol almaya başladı.
Bahçe kapısına henüz varmıştı ki tanıdık bir yüz ile karşılaştı. Radu'nun beyaz yüzü, lacivert kaftanın üzerinde ay gibi parlıyor mavi gözleri artık daha sevecen bakıyordu. Görmezden gelmenin saygısızlık olacağını düşünerek başını hafifçe eğerek konuştu.
"İyi günler Radu Bey."
"İyi günler Melek Hatun" gözlerini kaçırarak sürdürdü "harem ağasından bir ceza alacağınızı düşünmüştüm. Böyle olmadığına sevindim. Ayaklarınız o sopaların acısına dayanamazdı."
"Acısını biliyor gibisiniz."
"Sayılır" onayla başını salladı ve ağzından çıkan her kelimeyle bir kez daha hatıraların arasında gezinmeye başladı "Saray kalabalık, her zaman öyleydi. Sultan ise nadiren sarayda olur çoğunlukla sefere giderdi. Hâl böyle olunca padişahın olup biten her şeyi bilmesi mümkün olmuyor. Üstelik sadece biz değil" yanlış bir şey söylemek istemeyerek susmuş ancak onu Melek tamamlamıştı.
"Şehzade Mehmed de o sopaların acısını biliyordu."
Radu, Melek'e dikkatle bakıp tebessüm etti ve yürümeye devam ederken sürdürdü.
"Acıyla dost olan ile tanışmayanın dirayeti bir olur mu?" ve elini açık bahçe kapısına uzatarak önceliği bahşetti.
Radu kapıdan çıkar çıkmaz soğuk bir yüze bürünmüş ve Melek'i ardında bırakarak hızla yürümeye başlamıştı. Melek ise bir süre daha taş zeminde ilerledikten sonra toprağa adım atmıştı. Çok kısa bir süre sonra ise çimler bileklerini gıdıklamaya ve ailesiyle pikniğe çıktıkları zamanları hatırlamaya başlamıştı.
Mangal sonraları anne ve babası sohbet eder onlar ise ya top oynar ya da hamakta keyif yapardı. Böyle bir gündü. Melek eline aldığı bir papatya ile hamağa uzanmıştı. Gökyüzünü izlerken yaprakların evlerini terk ederek üzerine düşmesinden büyük bir haz duyuyordu. Papatya yapraklarını koparıyor nadiren sohbete katılıyor doğanın rahatlatıcı kokusunu içine çekiyordu. Bu güzel anı bozan tek şey hamağı isteyen Cihan'ın sesi olmuş ve tüm beyfendiliğini bir kenara bırakarak haykırmıştı.
"Melek!"
Cihan'ın sesini duyar duymaz çiçeği bir kenara bırakıp gözlerini kapadı. Zira cihan henüz bir kez bile hamağa binmemişti. Duyduğu dal çatırtısının hemen ardından kararan güneş ile kalbi şiddetle atmaya başladı. Cihan kesinlikle başında dikiliyordu.
"Melek! Uyan! Bu çok saçma" anne ve babasının sesi sürdürdü.
"Bu gerçek olamaz!"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
FATİH'İN MÜNECCİMİ
Historical FictionBiraz daha yaşasaydı Hazreti Fatih Ne Venedik kalacaktı, ne Floransa... Ya sonra ? Fatih hayranı genç bir tarih öğrencisi kendini 2. Mehmet'in devrinde bulur. Sahip olduğu bilgileri kullanarak bu durumu bir avantaja çevirmeye kararlıdır. * (Tarihe...