Bu esnada Zağanos açık olan kapıyı kapatıp kenarda gördüğü bir taşı ardına dayadı. Hemen ardından Melek'e dönüp kendisini takip etmesini işaret etti. Kısa süre sonra ağaçların içinden çıkmış ve bir pazara varmışlardı.
Melek ilgiyle etrafa bakıyor ve bir masal kitabının içinde olduğunu düşünerek ilerliyordu ki dikkatini sırtında büyük bir küp taşıyan bir adam çekti. Bir hamal olduğuna kanaat getirerek Zağanos'un gerisinde kalmamak için adımlarını hızlandırmış aynı anda küp taşıyan başka bir adam dikkatini çekmişti.
"Susadınız mı?"
"Ne?"
"Sakaya baktınız sandım" başıyla küp taşıyan adamı işaret etti ve adımlarını bir dükkâna çevirmeden önce uyaran bir sesle ekledi "bu kılıkta uzun süre birine bakmanız iyi değil."
Melek, bir eksik bulmak için gözlerini üzerindeki elbiseye çevirmiş ancak bulamayarak Zağanos'un peşi sıra dükkâna girmişti. Raflara özenle yerleştirilmiş çeşitli renklerdeki kumaşlar bir renk uyumu yaratıyor ve dinlendirici bir etki sunuyor ancak tezgâha açılıp bırakılan kumaşlar tam tersi gözlerini yoruyordu. Derken sarı bıyıklı, göbekli bir adam perde ile gizlenmiş bir bölmeden çıkıp yanlarına geldi.
"Paşam hoş geldiniz" dedi bozuk Türkçesi ile ve Melek'e kısa bir bakış atıp anlam veremeyerek görmezden gelmeyi seçip Zağanos'a döndü "hangi rüzgâr attı sizi buraya?"
"Hoş bulduk, Hapet" bir miktar para uzatırken "bize bir pelerin lazım."
"Şanslı gününüzdesiniz" onayla başını salladı ve raftan aldığı birkaç pelerini tezgâha bıraktı. Parmaklarını kumaşın üzerinde gururla gezdiriyordu. "Bu hafta Bursa'dan geldi. Tamamı ipekten ve..."
"Önemi yok Hapet" dedi keskin bir sesle ve siyah, desensiz bir pelerini eline alıp Melek'e uzattı.
"Başınıza takın" ve çıkardığı bir miktar parayı Hapet'e uzattı.
Melek, pelerine gelişi güzel bir bakış atıp başına atmış ardından bir kez daha dışarı çıkmışlardı. Attığı her adımla pelerinin etekleri uçuşuyor ve kırmızı başlıklı kız gibi göründüğünü düşünerek gülümsüyordu. Nihayetinde kısa sürede hevesi azalıp gülümsemenin yerini ifadesiz bir surat aldığında dışarıdaki tüm kadınların kendini bir pelerinle gizlediğini fark edebilmişti.
"Teşekkür ederim" şükranla gözlerini Zağanos'a çevirirken "pelerin için." Aynı anda Zağanos'un yüzünde hafif bir tebessüm belirmiş ancak hemen silinmişti.
"Hava güzel" dedi Zağanos, dükkanının önünde göstermelik bir deri sergileyen esnafa kısa bir bakış atarken. "Güz her daim aldatıyor insanı." Gözlerini sorguyla Melek'e çevirip ekledi. "Öyle değil mi?"
"Evet ancak ben yine de güzü daha çok severim. Ne tam anlamıyla yakıyor ne de üşütüyor. Siz hangi mevsimi daha çok seversiniz?"
"Güz. Güz vakti savaş daha kolay olur. Askerin elleri üşümez, terlemez kılıcı daha iyi kavrar."
"Mehmed hangi mevsimi seviyordu?"
"Mehmed?"
"Gerçek adınız Mehmed değil mi?"
"Siz bunu nereden..Ah tabii" gülümsemiş ancak bakışlarına bir hüzün çökmüştü. Derin bir nefes alırken sürdürdü. "Bir deniz hatırlıyorum, sakin ve dalgasız. Deniz sıcak havalarda sakin olur. Muhtemelen Mehmed yazı seviyordu."
Melek anlayışla başını sallarken gözlerini pazarda gezen insanlara çevirdi. Kısa bir tahkikatın ardından sordu.
"Neden hiç kadın yok." Araştırmaya devam ediyordu. "Orada iki tane var."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
FATİH'İN MÜNECCİMİ
Historical FictionBiraz daha yaşasaydı Hazreti Fatih Ne Venedik kalacaktı, ne Floransa... Ya sonra ? Fatih hayranı genç bir tarih öğrencisi kendini 2. Mehmet'in devrinde bulur. Sahip olduğu bilgileri kullanarak bu durumu bir avantaja çevirmeye kararlıdır. * (Tarihe...