§~7

58 8 31
                                    

Lalisa büroya ayağını bastığında tüm gözler yine onun üstündeydi. O genç bir müdürdü, fakat bu zamana kadar acımasız olmasıyla bilinmişti. Her şeyi görürdü, ama belki şuanda gözünün önünü bile göremiyordu. Ofisine girdiğinde Felix'in eline sıkıştırdığı dosyalara gömmüştü kafasını. Onun masasında oturan çocuğu fark etmemişti bile. Jisung ellerini şıklattığında Lalisa tedirgince bakmıştı ona. Burda olması büyük bir hataydı. Olmamalıydı.

"Burda ne işin var, bir gören olacak."

"Hwang hyunjin, ismi tanıdın mı Lisa?"

Lalisa hızla göz devirdiğinde, dosyaları da masasına koymuştu. Bitkin gözleri tüm gece uyulmadığını işaret ederken, ellerini masaya koymuştu. "Ben senin müdürünüm jisung, saygılı davran."

"Neden yerime birini aldın?"

"Özel bir istekti tamam mı, Hyunjin baş savcı'nın üvey oğlu. Merkezde bir komiser olması onun için çok daha iyiydi. Ayrıca yerin boş kalamaz biliyorsun."

"Başkomiser peki, onun yeri neden 2 yıldır boş?"

"Başkomiser senin aksine işini yapıyor Han."

Dişlerini sıktı o an jisung. Kimdi bu başkomiser, neyin nesiydi böyle? Gözlerini kaçırıp, eliyle gömleğinin iki düğmesini tek hamlede açmıştı. Başkomiser onu sinirlendiriyordu. Onun için başladığı bu yolda ne ileri gidebilmişti, ne geri. Olduğu yerde duruyordu. "Nasıl girdin buraya?"

"Bir arkadaş yardım etti."

"O halde, o arkadaşına seni hemen burdan çıkarmasını söyle."

Jisung ayağı kalkıp birkaç adım atmıştı müdürüne doğru. Tam yanında durduğunda yüzüne bakmadan sert tonuyla konuşmuştu.

"Söyle o komisere, arkasını kollasın. Malum etrafta o kadar suçlu varken komiser olmak zordur."

Sırıtarak uzaklaştığında elleri de cebine gidiyordu. Odanın kapısı açılmış, hemen çıkmıştı. Tek kalan Lalisa ise elini masaya vurmuştu. Jisung dışarıdayken bile sesini duymuştu bu yumruğun. Kilerde oturan arkadaşının yanına gitmişti hızla. Ellerini cebinden çıkarmadan küstahça konuşuyordu. "Gidelim, changbin."

...

Ağır ağır yürüyen jisung, sonunda gelebilmişti katilin yanına. Elleri göğsünde bağlı olan Lee, arabanın önüne yaslanmış Jisung'un gelişini izlemişti zevkle. Seviyordu onu, çok seviyordu belki de. Gözlerini alamadı bir süre komiserden. Hava kararmak üzereydi. Sert ve cilveli bir tonda konuşmaya başlamıştı katil.

"Sonunda gelebildin komiser, bir an seni yakaladılar sanmıştım."

"beni yakalayacak adam henüz dünyaya bile gelmedi, Lee."

Onun bu kibirli cümlesine gülmüştü katil. Jisung hiçbir şeyin farkında bile değildi. Katil arabayı işaret eden komiserine baktığında içi huzurla doluyordu sanki. Hiç hissetmediği duyguları vardı ona karşı. Katil, karşısındaki tatlı çocuğa arabanın kapısını açmıştı. Kendisi de şoför koltuğuna oturduğunda saate bakıyordu. "Gitmeyecek miyiz artık?" Sincap çocuğun sesi ile gülümseyip, ona dönmüştü. "Gideceğiz, fakat daha önce gitmemiz gereken başka bir yer var." Katil arabayı çalıştırdığında jisung diyecek söz bulamamıştı. Uzun yolun ardından gelmişlerdi artık. Kapkaranlıktı her yer. Arabadan indiklerinde katilin bu heyecanına anlam verememişti komiser.

"Nereye getirdin beni böyle, neresi burası?"

"Merak etme seveceksin, güven bana."

Lee know yüzündeki şefkat ile elini uzatmıştı çıktığı basamaktan. Uzun bir merdiven vardı burada. Komiser, elini katile doğru yaklaştırdığında sıkıca kavramıştı elini.

PSYCHOPATH / MİNSUNGHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin