Küçük umutlar

36 15 59
                                    

° Yine güzel bir bölüm yine ben, nasılsınız nasıl gidiyor? Bölümde yazımda hataları olabilir düzenlemeye alamadan atıyorum şimdiden özür dilerim. Lafı fazla uzatmayı istemiyorum, keyifli okumalar dilerim.

° Yorumlarda fikirlerinizi belirtip yıldızımıza basmayı unutmayın!

° Bu bölümümüzün şarkısı
'Sezen Aksu-küçüğüm'

&&

Her bir zorluğun getirisi sabır olurdu, sabretmek doğuştan gelen bir özellik değildi ve senin ne kadar sabırlı olabileceğini hayat sana yaşattıklarıyla belirlerdi. Ben ne kadar sabırlıyım bilmiyorum fakat bu gece olanlarla birlikte ne umutlarım kalmıştı ne de yaşam sevincim.

Yüzümün sağ tarafının hâlâ karıncalandığını hissederken, derin bir uykunun kollarına doğru bırakmıştım kendimi. Vücudumun acıyan, can çekişen her hücresi ne kadar kötü bir hâlde olduğunu haykırıyordu. Yüzüme doğru akan kanlar yüzümde kurumuş, gözyaşlarım durmuştu. Umut ediyordum ki müdüre hanım polislere haber vermiş olsun ve bu lanet olası yerden kurtulayım, bu ev canımı çok yakıyordu.

Pencereden odama yansıyan kırmızı mavi ışıklar gözlerimi açmam gerektiğini gösteriyordu, fakat göz kapaklarım birbirine iğnelenmiş gibiydi. Alt kattan Şinasi'nin ve tanımadığım birisinin konuşma sesleri geliyordu, polisler mi gelmişti? Umarım öyle olmuştu.

Gözlerimi açmaya zorladım ve her yerim ayrı bir şekilde acırken kapıyı açıp merdivenleri inmeye başladım. Merdivenleri indikçe konuştukları şeyler daha da netleşti, fakat zihnim o kadar bulanıktı ki algılayamıyordum. Ayşe hanım gecelikleriyle duvara yaslanmış polis memuru ile konuşan Şinasi'ye bakıyordu, beni gördüğü an göz bebekleri şaşkınlıktan büyüdü. Kaş göz yaparak yukarı çıkmam gerektiğini söyledi ama ben sarsak adımlarla kapıya doğru ilerledim, inanamıyordum fakat kurtulacaktım.

Polis memurunun gözleri bana kaydığında yüzü şekilden şekile girmişti, kaşlarını çattı ve Şinasi'ye döndü. "Ulan şerefsiz, bir de sadece eşimle ben yaşıyoruz diyordun. Ne bu kızın hâli?" dedi ve Şinasi'yi kenara itip bana yaklaştı, bana yaklaştığında korktuğum için birkaç adım geriye gidince bir öfke oturdu yüzüne. "Sakin ol, ben sana zarar vermem, polisim ben yetimhaneye götüreceğim seni, bana güvenebilirsin." dedi ve yavaşça elini uzattı.

İçime azda olsa güven otururken, titreyen elimi yavaşça ona uzattım, titreyen elimi görmesiyle derin bir nefes alıp vermesi de bir olmuştu. Elimden nazikçe tutup beni polis arabasına bindirdi ve diğer polislere Şinasi'yi emniyete almalarını, Ayşe hanımı da ifade için almalarını söyledi. Şinasi hem bana hem memurlara küfürler savururken uzun boylu, hafif sakallı ve yüz hatları oldukça keskin bir polis ona kelepçe takıp arabaya götürdü. Ayşe hanımsa o çok sevdiği eşi benim yüzümden tutuklandığı için bana nefretle bakarken arabaya bindi. Onlar başka bir arabaya bindirilmişti, benim yanımaysa az önce elimi tutan polis binmiş, birkaç soru sormaya başlamıştı.

"Adın ne bakalım evlat?" dedi renkli gözlerini üzerime dikmişken. Niye bu kadar basit bir soru bile korkutuyordu beni? Derince yutkundum ve titreyen bir sesle cevap verdim. "Atlas, adım Atlas. Senin?"

Gülümsedi. "Olcay bende. Ne zamandır burada kalıyorsun? Yüzün neden kan içinde? Ne yaptı o it?" dedi ve yüzümü incelemeye başladı. O yüzümü inceledikçe nefesim hızlanıyordu, baktığı her saniye sanki ruhumu görecek gibi geliyordu, tekrardan yutkundum. "2 aydır kalıyorum. Yüzüm Şinasi yüzünden böyle, çöp atar gibi duvara fırlattı beni, yetmedi yumruk attı. Canım çok yandı biliyor musun abi? Hep çok yandı. Teşekkür ederim geldiğiniz için." dedim ve iletişimi kesmek ister gibi yüzümü cama doğru çevirdim. Gerçekten de çok yanmıştı canım, hâlâ çok yanıyordu. Annemin bir yerlerden çıkıp yaralarımı sarmasını istiyordum ama bu hiçbir zaman olmayacaktı.

DİLHUN; Geçmişin AlametiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin