13. bölüm

190 19 5
                                    

                       ~Keyifli Okumalar~

Sene 952
Ay Krallığı

Dadımın hızla kapıyı açması ile babam ile kapıya doğru baktık. Gözleri dolmuş bir şekilde bize bakarken babam ayağa kalkarak koşmaya başladı. Dadım yanıma geldi ve eğilip bana sarıldı. Neler olduğunu anlayamıyordum. Dadım neden ağlıyordu. Yoksa biri onu mu incitmişti. Dadıma baktım. Tam dadıma ne olduğunu soracakken içeri giren muhafızlar ile dikkatimi oraya yönelttim.

'Matmazel Kralımız Prens Andrew'i çağırıyor.' Dadım yüzünü sildi ve elini uzatıp gülümsemeye çalıştı. Dadımın elini tutup birlikte ilerlemeye başladık. Annemin odasının önüne gelmiştik. Muhafızların kapıyı açmasıyla herkesin bakışları bana döndü. İleride babamı gördüğümde mutsuz görünüyordu. Yüzüme bile bakmıyordu. Yatakta hareketsiz duran anneme baktığımda teni solmuş görünüyordu. Onu hiç bu kadar solmuş halde görmemiştim. Annemin elini tuttuğumda fazlasıyla soğuktu. Annem hiç bu kadar soğuk olmazdı. O her zaman sıcacıktı. Koşarak odama gittim ve en sevdiğim battaniyemi alıp annemin odasına geldim. Battaniyeyi annemin üzerine örttüm ve

'Sana soğuk olmak hiç yakışmıyor anneciğim. Lütfen hemen uyan.'

'Canım sıkıldı ve senden başka benimle oynayan kimse yok.' dediğimde dadım bana sarıldı ve

'Andrew artık annen burada olamayacak. O çok uzaklara gitti.' dedi. Kaşlarımı çatıp

'Hayır annem bir yere gitmedi. Burada işte.' deyip elimle annemi gösterdim. Dadım başıma öpücük kondurdu.

'Hayır Andrew annen artık bir melek oldu ve bundan sonra bizi artık gökyüzünden izleyecek.' dedi.

Bir kaç sene sonra anlamıştım. Annem ölmüştü. Ay Krallığının Kraliçesi Fiona Johnson ölmüştü.

Şimdiki Zaman

Andrew ile serada karşılıklı oturmuş çay içiyorduk. Ben serayı inceliyordum. Andrew'de beni. Bunu hissettiğim bakışlardan anlayabiliyordum. Andrew'in konuşmasıyla bakışlarımı ona çevirdim.

'Bu sera nesiller boyunca kraliçeden kraliçeye aktarılır.' dedi ve devam etti.

'Önceki sahibi annemdi. Şimdi bu sera sana ait Moya Lyubov.'

' Bu serada istediğini yapabilirsin.' dedi. Ne yapacağımı bilmiyordum. Bir anda koca serayı bana vermişti. Sera fazlasıyla büyüktü ve çok güzeldi. Madem serayı bana verdi bende bu güzelliğe sahip çıkmalıydım. Çekingen bir şekilde

'Teşekkür ederim.' dedim. Andrew gülümseyip,

'Teşekkür etmene gerek yok Almina. Burada gördüğün her şey sana ait kraliçem.' deyip oturduğu yerden kalktı v karşıma geçip elini uzattı.

'Birlikte krallığı gezme onurunu bana bahşeder misiniz leydim?' dedi. Elimi avucunun içine bıraktım ve birlikte seradan ayrıldık. Andrew ile sarayın bahçesinde yürüyorduk. Bir yandan da bana etrafı gösteriyordu. Biraz daha ilerlediğimizde ileride bir grup şövalye gördük. Sanırım antrenman yapıyorlardı. Bizi görmeleri ile eğilmeleri bir oldu ve hep bir ağızdan konuşmaya başladılar.

'Ay krallığının, kral ve kraliçesini selamlarımızı sunarız.' Andrew

' Gidin dinlenin biraz fazlasıyla yoruldunuz.' dedi. Şövalyeler hep bir ağızdan

VAMPİRİN ÖPÜCÜĞÜHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin