Yazarın Anlatımından...
Seyran, ağır adımlarla kürsüye doğru ilerledi. Elinde tuttuğu kağıtta yazan kelimeler, okuyacağı son kelimelerdi. Artık mezun oluyordu ve bu, onun için tarif edilemez bir mutluluktu. Ailesinin istememesine rağmen okulunu bitirmişti. E bu da inatçı kişiliği sayesindeydi tabii.
Kürsüye doğru attığı adımları hızlandı. Karşısında duran annesine ve ablasına hafifçe gülümseyerek elinde tuttuğu kağıdını açtı. Cümleleri uzundu. Bugün herkesi uzunca bir süre ağlatacaktı, bu her halinden belliydi.
Önce yutkundu. Kafasından kayan kepi yerine oturttu ve hazır olduğunu hissettiğinde konuşmaya başladı.
"Sayın Dekanım, Sayın Enstitü ve Yüksekokulu Müdürlerim, Saygıdeğer hocalarım, basınımızın değerli mensupları, öğrenci arkadaşlarım ve kıymetli ailem..."
Son kelimelerine yaptığı baskı anlaşılmaz değildi.
"Kıymetli ailem..." Ne kadar da kolaydı söyleyişi... Ama içinde yaşadığı acıları bu cümlenin aleyhineydi. Ailesi onun asla kıymetlisi olmamıştı. Buna izin verilmemişti.
Daha on beş yaşındaydı Seyran. Babası onları terk edip başka bir kadınla evlendiğinde. Ayrıca o kadından da bir oğlu vardı. Ne de çok isterdi erkek evladı olmasını. Bunun için mi terk etmişti onları? Erkek evladı olmadı diye miydi? Nedendi peki? Hiç mi sevmemişti Seyran'ı, Suna'yı, Esma'yı?
Sevmemişti.
Hem de hiç.
Bu duyguyla yaşamak ağırdı. Çok ağırdı. Suna kaldırıp atmıştı bu ağırlığı bir kenara, ama Seyran yapmamıştı. Bu ağırlık ona çok fazlaydı.
"Mezuniyet törenimize hepiniz hoş geldiniz..."
İlk cümlesini bitirip derin bir nefes aldı. Şimdiden yorulmuştu, ama bu satırları okumaktan değildi. Onu yoran şey töreninde babasının olmayışıydı. Gerçi alışıktı Seyran. Babası hiçbir zaman onların yanında değildi. En özel anlarında, en anlamlı günlerinde... Hiçbir zaman onları önemsememişti. Bu duyguyla başa çıkabilirdi. Yapmadığı şey değildi.
"Dört yıl önce büyük bir heyecanla girdiğim, geçen sürede kendimi geliştirerek ve değiştirerek mensubu ve mezunu olmanın haklı gururunu yaşadığım fakültemin bu kutlu gününde, sizinle birlikte olmaktan büyük kıvanç duymaktayım."
Seyran cümlelerin sonuna yaklaşırken gözyaşları da akmaya devam ediyordu. Bu, onun bu okuldaki son ağlamasıydı. Esma, kızına gururla bakıyordu. Her şeye rağmen onu bu halde görmek paha biçilemez bir şeydi. Suna, kardeşiyle pek iyi anlaşamazdı. Ne huyları aynıydı, ne de sevip sevmedi şeyler. Suna mezun olamamıştı, ayrıca olması için de bir engel yoktu. İstememişti. Seyran kadar inatçı değildi. Bir yandan onun kadar inatçı olmadığı için mutluydu da. Çünkü eğer öyle olsaydı, soylarını kuruturlardı.
Seyran cümlelerini bitirdiğinde şiddetli bir alkış sesi duyuldu. Okuldakilerin yarısından fazlası ağlıyordu. Bugün Seyran dayak yediği için değil, kafasındaki kepi fırlatacağı için ağlıyordu.
Seyran kürsüden inip koşarak annesine sarıldı. Şu an burada olmasının az da olsa sebepleri onlardı. Onlardı, ama babası değildi.
"Nasıldım? Güzel okudum mu? Çok mu heyecan yaptım? İğrenç okudum diye mi ağlıyorlar? Kürsüden inerken ayağımı burktum, herkes güldü mü? Yine rezil mi oldum? Benimle gurur duyuyorlar mıdır? Okurken birazcık öksürdüm, belli oldu m-"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Mαϝყα Çαρƙıɳı - SҽყFҽɾ
HumorO gün Seyran, bir oyun için bilmediği numaraya attığı mesajla hayatının bu denli değişebileceğinden habersiz bir şekilde yatağında uzanıyor, nefret ettiği yaşamına kaldığı yerden devam ediyordu. ... 0537*******: Bundan sonra senin için pek öyle olac...