•Bu Seferlik Bana Engel Olma•

31 8 38
                                    

___

"Yudai çabuk benimle gelmelisin! Sanırsam biri daha öldü."

Jo odasından koşarak çıktığı sırada Yudai'ye rastlamış ve onunda kendisiyle gelmesini söylemişti. Arabaya bindiklerinde Jo şoför koltuğuna, Yudai ise hemen yanına oturmuştu.

"Ne oluyor Jo, ne bu telaş?"

Jo sesini çıkarmadı. Şu an yapması gereken tek şey olabildiğince hızlı bir şekilde oraya varmaktı. Yudai bunu anlayınca yol boyunca sesini çıkarmamıştı.

Arabadan indiklerinde ise müthiş bir kalabalıkla karşılaşmışlardı.

"Her şeyi anlarımda haber kanallarının burada ne işi var?" diye sordu Yudai. Jo bilmediğini belirten bir bakış attı ve kalabalığın arasına dalıp olay yeri inceleme şeritlerinin arkasına geçti. Yudai ise onun hemen peşinden gitmişti.

"Bu sefer kim?" Jo bulduğu ilk yetkiliyi kenar çekip, sormuştu.

"Takayma Riki."

Tuhaf, bu isim Jo'ya çok tanıdık gelmişti. Adama teşekkür edip ölen kişinin yanına gitmişti.

"B-bu..."

"Taki. Japonya'nın en ünlü haber kanallarından birinde spikerlik yapıp aynı zamanda EJ'nın arkadaşı olan Taki..."

Jo hep katilin ne kadar ileri gidebileceğini merak etmişti, ama hiçbir zaman bu kadar ileriyi gideceğini düşünmemişti. Çünkü bu sefer kurbanın kolları ve başı vücudundan ayrı bir şekilde yerde duruyordu. Bu görüntüye daha fazla bakmamak adına mavi ayıcıkların bulunduğu bölgeye gitti. Yine üç tane ayıcık vardı. Biri diğer ikiliye nazaran daha küçüktü ve o küçük ayıcığın yanında ise bıçakla duran ve arkasında "sorry" yazan bir ayıcık duruyordu. Diğer ayıcık onlardan biraz daha uzakta, dehşet dolu bakışla olanları izliyor gibi duruyordu.

"EJ'nın haberi var mıdır sence?" diye sordu Yudai.

"Sanmam. Eğer olsaydı bizden önce burada olurdu. Ama eğer haberleri şu an izliyorsa buraya gelebilir."

"Acaba onun hakkında yanıldık? Sonuçta onlar liseden beri arkadaşlar, neden çok sevdiği birini öldürsü-"

"Yudai bilmiyorum! Kafam yeterince karışık zaten. Bu vakayı çoktan çözmüş, katili içeri tıkmış olmam gerekiyordu. Ama ben katilin başka masum insanları öldürmesine izin veriyorum..." Jo'yu bu derece sinirli görmek her zaman olan bir şey değildi. Bu yüzden Yudai susması gerektiğini anlayarak susmuştu.

"Ortalık bundan sonra daha çok karışacak Yudai. O yüzden sakin kafayla bir şeyler düşünmem gerek. Sen burada kal, dikkatini çeken herhangi bir şey olursa bana mesajla bildirirsin. Ve olur eğer EJ gelirse lütfen onun moralini daha fazla bozacak bir şey deme olur mu? Sana güveniyorum!"

...

"Maki... Taki'nin annesi arıyor."

"Taki'nin annesi mi? Açsana."

Harua telefonunu açıp kulağına götürmüştü. Telefonda duyduğu tek ses ise bir takım ağlama sesleri ve ambulans sesiydi. Her şeyi aslında o an anlamıştı. Ama yanında Maki varken telaş yapamazdı. Bu yüzden elinden geldiğince göz yaşlarını tutmaya çalıştı.

"T-tamam. Geliyoruz." Arayan ne kadar Taki'nin annesi de olsa konuştuğu kişi Taki'nin babasıydı. Asıl sorun ise Taki'nin öldüğünü Maki'ye nasıl söyleyeceğiydi. Bu gerçeği daha kendisi kaldıramazken Taki'ye kendisinden daha yakın olan birine bunu nasıl söyleyeyebilirdi.

"Harua, bir şey mi olmuş?" Harua, Maki'nin yüzüne bakmaya cesaret edemedi. Sadece bir yere gitmeleri gerektiğini ve yolda açıklayacağını söylemişti.

Maki iç çekti ve hesabı ödedi. Ardından Harua'nın peşinden gidip onu kolundan yakaladı.

"Harua. Ne olduğunu söylesen mi artık?" diye sinirle çıkıştı.

Ama Harua sesini çıkarmadı, sadece kafasını kaldırıp Maki'ye bakması bile Maki'nin olayı anlamasına yetmişti. Demek hayat kendini tekrarlıyordu ha? Önce annesi, şimdi ise Taki...

Taksiye bindikten sonra ikisi de ağzını açmadı. Maki ağlamak ile ağlamamak arası bir haldeyken Harua başını cama yaslamış sessizce göz yaşı döküyordu.

"Beni hiç ağlarken görmedin değil mi?" diye sordu Maki ruhsuz bir sesle.

Harua gözyaşılarını elinin tersiyle silip başını iki yana salladı.

"O zaman bana bugünlük engel olma olur mu? Senden tek isteğim bu."

Sesini çıkarmadan onayladı. Maki'nin içinde kopan fırtınaları görevbiliyordu ama elinden ne gelirdi ki? Elinden hiçbir şey gelmiyorken üstüne üzülmemesini söylemek ne haddineydi?

...

Olay yerine geldiklerinde ceset hâlâ yerde duruyordu. Ne kadar insanların şeritlerin arkasına geçmesine izin verilmese de ceset miyop olan birinin bile görebileceği şekilde ortadaydı. Daha sabah gördüğü arkadaşı şimdi yerde parçalanmış bir şekilde duruyordu. İlk başta bunların kabus olduğunu düşündü ama sonradan olmadığının farkına vardı. Dizleri onu daha fazla tutacak gibi durmuyordu, buna rağmen dayanmaya gayret etse de sonunda kendini dizlerinin üstüne çökmüş bir şekilde ağlarken buldu. Pişmandı, hemde bu zamana kadar hiç olmadığı kadar pişmandı. Sevgilisiyle zaman geçirmek uğruna arkadaşını yalnız bırakmıştı. Arkadaşı onu korumak için elinden gelen her şeyi yaparken kendisi onu korumayı denememişti bile.

"Maki yalvarırım sakin ol. Bak zor olduğunun farkındayım ama..." Konuşanın kim olduğunu, şu an çevresinde neler olduğunu algılamıyordu bile. Tek gördüğü şey Taki'nin mahvolmuş bedeniydi.

"Hay ben sizin ya! K ve Jo acaba cesedin önüne geçmeyi düşünür müsünüz?" EJ bir yandan Maki'nin yanına diz çökmüş onu sakinleştirmeye çalışırken bir yandan da K ve Jo'ya saydırıyordu.

Odak noktası kapatıldığında bir anlığına gerçek dünyaya dönmüştü. Galiba Taki artık gerçekten yoktu... Bir anda gözleri kararmış ve yere serilmişti.

Artık ne Taki vardı ne de annesi...

•Bölüm Sonu•

Gerçekten çok özür dilerim Maki... Ama bunu yapmak zorundaydım.

Bence Taki'nin ölmesini kimse beklemiyordu, biraz fazla ani olmadı umarım. Gerçi ölmesi de nedensiz sayılmaz. Onu bir sonraki bölüme sakladım.

Ya btw EJ çok ani girmiş gibi oldu, onu bölümü uzatmamak için şey yaptım

The Taste Of Killing Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin