•Arkadaşlıklar•

51 12 116
                                    

Jo ofisinde huzurlu bir şekilde otururken aniden kapı tıklatılmıştı. Gözlerini bir anlığına bilgisayarından çekerek kapıya yöneltti.

"Gel!"

Gelen kişinin Yudai olduğunu görünce gözlerini yeniden bilgisayarına çevirmişti.

"Buldum mu bir şeyler?" diye sordu Yudai'ye, gözlerini bilgisayarından ayırmadan.

"Hemde fazlasıyla ." gülümseyerek elindeki dosyayı onun masasına bırakmıştı. Jo ise dosyayı eline alıp incelemeye başladı. Katille ilgili bir sürü haber yapılmıştı. Ve bu haberler beklediğinden çok daha fazlaydı.

"Polisler elleriyle armut falan topluyor galiba. Hayır yani bu kadar şeye rağmen nasıl olurda kimliğini tespit edemezler?"

Yakalamak kolay olmayabilirdi ama kimlikliğini tespit etmek bu kadar zor olamazdı. İşte bu yüzden Jo herkesin bu mesleği yapmasına karşıydı.

"Yalnız ayıp oluyor..." dedi Yudai üzgün görünmeye çalışarak. Ona söylemediğini elbette biliyordu. Ama konu Jo ile uğraşmak ise hiçbir fırsatı kaçıramazdı.

"Üstüne alınan alınsın." dosyayı yandaki çekmecesine koydu. Ardından Yudai'ye döndü.

"Sağ ol, iyice inceleyeceğim haberleri. Sonra diğer karakolların birkaçı ile görüşüp bilgi almam lazım tabi. Bir gelişme olursa haber ederim. Ama bu sefer sen değil EJ gelsin. Çok boş duruyor şu sıralar."

Yudai başını salladı ve odadan çıktı.

...

"Oh Fuma-san!"

Fuma odasına giden hastane koridorunda yürürken aniden Jooyeon'un sesini duydu. Buna rağmen duymamazlıktan gelip yürümeye devam etti. Konunla iki kelime konuşmak bile istemiyordu.

"Fuma!"

Ama Jooyeon durur muydu? Koşarak ona yetişmişti.

"Neden duymamazlıktan geliyorsun? Bu yaptığının saygısızlık olduğunu biliyorsun değil mi?"

Fuma başını kaldırdı ve kısa süreliğine onu sürdü. Neden nefret ettiği kişi ile aynı hastanede çalışmak zorundaydı?

"İşim var." diyerek kesip atmıştı. Jooyeon ile konuşmaya değmeyeceğini çok iyi biliyordu.

"Neden benden nefret ettiğini anlamıyorum. Senden zeki olmam benim suçum değildi Fuma. Daha çok çalışıp geçseydin beni." Jooyeon alayla konuştuğunda Fuma'nın tepesi iyice atmıştı. Yine de sesini çıkarmadı.

"Jooyeon lütfen git. Kavga çıksın istemiyorum."

Jooyeon bunun üzerine kıkırdadı.

"Daha sinirlerini kontrol edemiyorsun. Birde doktor olacaksın ha? Komiksin."

"En azından senin gibi pi*in önünde gideni değilim." deyip hızlı adımlarla onun yanından uzaklaşmıştı.

"Bu sefer kazanan sen değil, ben olacağım Jooyeon!"

...

"Evet sayın seyirciler. Kısa bir reklam arasından sonra tekrardan beraber olacağız."

Canlı yayın kapandığında Taki derin bir nefes almıştı. Haber spikeri olmak göründüğü gibi kolay bir meslek değildi.

"Maki'ye ulaşabildiniz mi?" Yayın boyunca stresli olmasının asıl nedeni buydu aslında. Maki'yi röportaj yapması için uzak ve tekin olmayan bir yere göndermişlerdi. Ve bu durum Taki'yi oldukça huzursuz ediyordu. Çünkü Maki işe yeni başlamış sayılırdı. Buna rağmen yanına sadece kameraman verilmişti.

"Bende tam ondan bahsedecektim. Ulaştık ama galiba küçük bir tatsızlık yaşanmış. O yüzden geri geliyorlar."

Demin gülümseyen Taki'nin birden yüzü düşmüştü.

"İyi değil mi?" diye sordu telaşla.

"Şey, sanırsam..."

"Kahretsin!" Taki telefonunu kaptığı gibi Maki'yi aramıştı. Aralarında sadece 1 yaş olmasına rağmen kendisini adeta Maki'nin ağabeyi gibi görüyordu. Ona zarar gelmesini istemiyordu.

"Efen-"

"MAKİ! İYİSİN DEĞİL Mİ?"

Maki'nin telefonunu açması ile Taki'nin bağırışını duyması bir olmuştu.

"Az sessiz ol be! Zaten başım ağrıyor." diyerek tersledi onu Maki.

Taki onun sesini duyunca içinden şükretmişti. Ağzını açıp ona cevap verecekken yanının başlamasına saniyeler kaldığını farketmişti.

"Birazdan yayın başlıyor. Lütfen başını belaya sokmadan, sağlam bir şekilde gel." deyip Maki'nin konuşmasına izin vermeden telefonu kapatıp tekrardan ekran başına geçmişti.

...

"Şşt Nicho, neredesin lan?"

EJ karakolda, arkasına yaslanmış bir şekilde telefon ile konuşuyordu. Eğer üstünde üniforması olmasa, yanından geçen biri onu ziyaretçi sanardı muhtemelen. Bir polise göre fazla rahat davranıyordu karakolda.

"Restorandayım. Niye, bir şey mi oldu?"

EJ derin bir iç çekmişti. Neden herkes bir şeylerle uğraşıyordu ki?

"Of boş olsaydın dışarı çıkalım, az hava alalım diyecektim. Neyse ya bir dahakine artık."

"Sen karakolda değil misin?" diye sordu Nicholas.

"He ya. Cehennem gibi yer yemin ediyorum. Keşke bende senin gibi aşçı olsaydım. En azından yemek görünce insanın ufku açılıyor. Birde buraya bak... Bir şeyimin karakolu!"

"Sen salaksın... Biri duyacak aptal!"

EJ ettiği lafların farkına varınca çaktırmadan etrafına göz gezdirmişti. Görünürde kimse olmadığından rahatlayarak konuşmasına devam etti.

"Of biri beni buradan alsın! Çok sıkıcı..."

"Baban bu hallerini görseydi... Neyse benim şimdi kapatmam lazım. Sonra konuşalım olur mu?"

EJ tekrardan iç çekip telefonu kapatmıştı. Yüzünü yukarı doğru kaldırdığında ise hiç beklemediği biri ile karşılaşmıştı. Asakura Jo...

Bakışlarına bakılırsa dediği her şeyi duymuştu. EJ buna rağmen hiçbir şey olmamış gibi yüzünü duvara çevirerek duvarı incelemeye başlamıştı. Duvarı ne ara boyamışlardı?

"Bir insan bu kadar gevşek olamaz... KALK LAN ŞURADAN!"

EJ'nin bu karakolda çekindiği biri varsa o da Jo'ydu. Yaşça kendisinden küçük olmasına rağmen gölgesi ağır geliyordu. Bu yüzden ikiletmeden yerinden kalktı.

"Benimle gel."

İşte şimdi sıçmıştı...

Bölüm Sonu

Fici bayağı değiştirdiğimi yeni farkediyorum. Neyse, hikayenin devamlılığı adına bunu yapmalıydım. Aksi takdirde çok saçma bir fic olurdu muhtemelen.

Size bir &Team şarkısı daha vereyim madem.

The Taste Of Killing Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin