1

958 43 4
                                    

Yazacak bir şeyim yok, siz geçin buraları.

Okuyun.

Yorum yapmayı ve oylamayı unutmayın lütfen.

...

"Biz, bittik."

"Hayır bit değil, insanız."

Yanımdan gelen bir kaç boğuşma sesi ve Mert'in acı dolu inlemesiyle gözlerimi karşımdaki parmaklıklardan çekip Mert ve Zeynep'e döndüm.

Orası yarım saat önce doluydu.

"Espirinin sırası mı şimdi Mert, kendine gel!"

Mert oturduğu yerden hızla kalkıp silkelendi. Ardından, "Ne yapayım, Allah Allah. Ölüm fermanımız çoktan ailelerimize ulaşmış, gelmişler buraya. Bende ölmeden önce biraz eğlenmek istiyorum. Çok mu şey istiyorum?"

Mert'e bu adam haklı bakışlarımı atarken sol kolumda hissettiğim tokat ile yüzümü buruşturdum.

Zeynep'e bakığımda bana hiç hoş olmayan bakışları ile baktığını gördüm. "Şu çocuğa uyma diye bin kere söyledim sana Deniz, bak şimdi neredeyiz."

"Ne Mert'e uyması Zeynep, ben kimseye uymadım. Sus. Hem şu anda Mert çok haklı, bizim ölüm fermanlarımız ailelerimize ulaştı. Yakında idam da ediliriz. Karışma çocuğa." Mert'e döndüm. "Haklısın kanka, arkandayım kanka, devam böyle."

Şu an nerdemiyiz?

Nezarethane'deyiz. Hemde dört saattir!

Sevgili Mert'in iki herif ile girdiği sözlü tartışmanın fiziksel tartışmaya dönmesi ile kendimi Mert'in yanında herifler ile kavga ederken buldum, tabi bizim halimizi görüp bizi ayırmaya gelen Zeynep'in de kavgaya dahil olması ile kendimizi nezarethane de bulmamız bir oldu. Ama burda dayak yiyen taraf onlar değil, biz olduk.

Ben ve Zeynep'te erkeklerin ellerinin bize çarpması sonucu yüzümüzde hafif bir kızarıklık vardı ama aynı şeyi Mert için pek söyleyemeyeceğim. Patlamış bir sol kaş, şişmiş bir sol göz ve aynı şekilde patlamış bir dudak.

İyi dayak yemiş.

Şimdiyse ailelerimizin bizi gelip buradan çıkarmasını bekliyoruz.

Mert ve Zeynep'e baktım. Birileri yedi yıl önce bu iki salak ile çok yakın olacağımı söylese güler geçerdim ama işte, olduk. Gülemiyorum.

Mert ve Zeynep kalabalık bir ailenin en küçük çocuklarıydı. Sekiz yıl önce Mardin'den buraya ailelerinin bir işi sonucu taşınmış ve burada yaşamaya başlamışlardı. Onlarlada ilkokulda tanışmıştım. O zamandan beride mahşerin üç atlısı olarak dolaşıyoruz.

Kendimi ikizlerin ailesi kadar kalabalık bir ailenin çocuğu olarak hayal ettim de, kabus gibi bir şey olabilir. Kim beş tane abi ister ki, şahsen ben istemem. Benim bir abim var, o bana yetiyorda artıyor. İkizlerin durumuda belli, o kadar abinin içinden salak olup çıktılar.

"Benim helvam fıstıklı olsun arkadaşlar." Benim konuşmam ile ikiside bana döndü.

Mert aydınlanmış bir yüz ifadesi ile ellerini kızla kaçan turuncu saçlarına daldırdı. Zeynep ile saçlarını bir hafta önce bu renge boyamışlardı. "Doğru lan, biz helvaları unuttuk." dedi. Zeynep'e döndü. "Zeynep neli istersem sende onu iste. İkiziz sonuçta, helvamızın da aynı olması gerek." Bana döndü. "Dimi Deniz, Akın ve sende öyle yaparsın."

"İkizliğin kuralı bu zaten Mert, Akın bunu yapma zorunda. Yapmak istemezse onu diriltir tekrar öldürürüm. Götü yemez. "

Zeynep tam bize bir şey söyleyecekken duyduğumuz kilit sesleri ile söyleyeceği şeyi yuttu. Kafamızı nezarethane'nin kapısına doğru çeviridik. Elindeki anahtar ile kapıyı açmış bize eli ile çıkmamızı işaret eden polisi gördük. "Hadi yine iyisiniz, adamlar şikayetçi olmadı sizden. Aileleriniz sizi dışarıda bekliyor."

DENİZ'DEN OKYANUSA ꨄ︎ 𝐀𝐢𝐥𝐞 𝐊𝐮𝐫𝐠𝐮𝐬𝐮Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin