Derin bir iç çekerek çantamı sırama bıraktım. Ardından da kendim oturdum. Kendimi bir bok parçası gibi hissediyordum, moral desen zaten eksi beş. Kısacası bu yaşadığım şeye mental çöküş de diyebiliriz.
Ders başladıktan sonra kulaklıklarımı takıp müzik dinlemeye başladım. Kendi derdim zaten bana yetiyor. Bir de hocanın derdini dinleyecek değilim.
Başımı sıraya yaslamış, gözlerimi kapatmışken omzuma dokunan eller ile kafamı kaldırdım. Bu hocanın ta kendisiydi. Hay ananı bacını ya...
"Felix Bey, günaydınlar efendim. Kahve içer miydiniz?" dedi hoca dalga geçercesine.
O fark etmeden göz devirdim, "Yok hocam sağ olun."
Hoca buna karşı iyice sinirlenmişti. "Bir de cevap veriyor terbiyesiz. Kalk yap tahtadaki soruyu!"
Derin bir öf çekip ayağa kalktım. Tahtanın önüne geçtim ve kısa bir süre içerisinde işlemi çözdüm. Tabii bunu gören hoca kızarmış ve de şaşırmıştı. Ee biz de biraz yattık diye boş öğrenci değiliz.
"Geç yerine." dedi hayal kırıklığı ile. Bense cevap bile vermeden tekrardan sırama oturdum ve kulaklıklarımı takıp yattım.
Bir süre sonra zil çalmıştı. O sırada kollarımdan çekildiğimi hissettim. Bunlar tabii ki Jisung, Seungmin ve Jeongin'di. Beni sıramdan kaldırmaya çalışıyorlardı.
Jisung bir şeyler dedi ama müziğin sesinden duyamamıştım. "He?"
Kulaklığımı tutup çıkardı ve söylediğini tekrarladı, "Kalk da bahçeye gidelim diyorum."
Sıkıntıyla nefes verdim. Gerçek hiç ama hiç modumda değildim. "Ben gelmesem?"
Seungmin yanıtladı, "Sensiz bahçe, balkonsuz ev gibidir aslanım. Gel hadi."
Jeongin'de başını sallayarak bunu onayladı. Ben de mecburen sıradan kalktım ve onlarla beraber bahçeye inmeye başladım. Yürürken içime kapanık bir şekilde sadece yere bakarak ilerliyordum. Bu yüzden Jisung tarafından dürtüldüm. "Mermerleri mi sayıyorsun? Kafanı kaldırsana lan azcık."
"Bulaşacak adam mı arıyorsun amına koyayım. Git Seungmin'e bulaş." diye cevap verdim.
Sonunda bahçeye ulaştık ve boş çardakların birine yerleştik. Konuşacak konu bulamayınca da hepimiz dut yemiş bülbül gibi birbirimize bakmaya başlamıştık. Anlamadığım bir şekilde aniden hepsinin gözleri benim üzerimdeydi. Noldu ki böyle?
"Ne bakıyorsunuz oğlum?" dedim hepsine yönelik.
O sırada Jeongin konuştu, "Ne zaman kulaklığını takıp sırana yatsan bir derdin oluyor." Ve Seungmin devam ettirdi, "Sorun ne Lix?"
Bu kadar hızlı anlamalarını cidden beklemiyordum.
"Sorun falan yok. Sadece biraz uykusuzum." dedim. İnanmalarını pek beklemiyordum yine de.
"Aynen kanka, ben de Justin Bieber." diyen Jisung mal gibi kendi esprisine gülerken kimsenin mimiği oynamamıştı. Bu yüzden susmak zorunda kaldı.
Ardından Jeongin lafa girdi, "Bir şey varsa bize söyleyebilirsin."
Başımı salladım. "Teşekkürler, ama hiçbir şey yok. Gerçekten."
"İyi madem." dedi Seungmin. Sonrasında bir sohbet başlatıp muhabbet etmeye başlamışlardı. Ama ben neredeyse hiç dahil olmamıştım. Onlara bakmıyordum bile. Gözlerim sadece boş duran parmaklarımın üzerindeydi. Yüzüklerin izi hala orada duruyordu...
Kendimden nefret ediyorum.
Resmen arkadaşımın hoşlandığı kişiden hoşlanıyordum. Başkası bunu bana yapsa ne kadar sinirleneceğimi ve üzüleceğimi tahmin edemiyorum. Ama ben bunu Jeongin'e yapıyordum, hem de bile bile.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Topunu Sikeyim | Hyunlix
Fanfiction"O manşet atarken kafama isabet ettirdiğin topunu sikeyim Hwang Hyunjin!" {Texting & Düz yazı} 🏅#1 - straykids 🏅#1 - bxb 🏅#1 - felix 🏅#1 - leefelix 🏅#2 - hyunjin 🏅#2 - texting 🏅#3 - minsung 🏅#3 - hayrankurgu 🏅#4 - skz 🏅#5 - hyunlix