ANKA KUŞU +18

279 8 4
                                    

Beyaz kağıdın ortasında siyah nokta gibiydim.
Bulunduğum yere ait değildim tüm dikkatler üstümdeydi, bu yüzden de fazla gergindim son günlerde.
Evde kırılmadık eşya kalmamıştı Deniz uzun süredir eve gelmiyordu dört gündür onu görmiyordum bu daha da sinirlerimi bozuyordu.

Baygın bir şekilde düştüğüm ormanı oturduğum pufta üç saattir izliyordum Dilek evden ayrılmadan  önce önüme ufak bir alev bırakmıştı.
Olayların şokunu atlattıkça akıl almaz bir evrende olduğum gerçeği beynimi parçalara ayırıyordu.
Olayları sıcaklığı geçtikçe hissetmeye başlamıştım. Bu dört günde ne doğru düzgün yemek yemiş  ne de uyumuştum sürekli bir şeyleri kırarak, bağırıp çağırarak kurtulma arzusuyla tutuşuyordum.
Bartu ve Özgür' ün evde olmayışı daha rahat sinirimi ordan buradan çıkarmama sebep olmuştu.

Dayanılmaz sıcaklığa sahip bir cehennemdeydim ve cennete girebilme anahtarım beni cehenneme hapseden sözde içimde var olan şeydi.

Defalarca onu hissetmiş olmama rağmen atasözlerinde geçen Türk' ün aklı geç düşerden  kaynaklı olacak ki onun içimde oluşunu yeni yani geç idrak edebilmiştim.
Ben sözde hamileydim ve güneşi olmayan ülkeye güneş olacaktım.
Düşünürken bile kafayı yememe sebep olan bu şeyi yaşıyorken ne halde olduğumu dört gündür kelimelere bile dökemiyordum...

Araba farları karanlık yolu aydınlatırken oturduğum yerden korkuyla kalktım içeri girmek için kapıyı açmaya yeltenecekken Deniz'in arabadan inmesiyle geri pufa oturdum.
Görmezden gelmek için sağa doğru dönmüştüm fakat önüme gelip durmasıyla kaşlarımı çatıp ona başımı tekrar çevirdim, sinirle ayaklanıp sesimi yükselte bildiğim kadar yükselttim.

"Nerdesin sen, şaka mısın bunca sorunun ortasında bırakıp gitmek ne, kimsin mesela ya da kim olduğunu da geçtim beni evime götürme lüksünü mü bulsam kendinde, hepsini geçtim hadi bana adam akıllı bir açıklama yapman gerekmiyor mu bu rahatlık nerden geliyor?"

Sesi ne sert ne yumuşaktı bir sayıyla belirtmem gerekirse sayı doğrusunda sıfırın üstündeydi.

"Sanane."

Bana ne miydi, ba na ne mi?

"Bana ne derken, gayette bana ne!"

Göğsüne geçirdiğim yumruğa gözlerini dikti dediğim cümleyi bir iki dk beyninde yordu.
Tüm siyah bulutları es geçip pikniğe çıktı aptal herif.

"Mai Dilek içerde mi?"

Hızla yüzüne içimdeki tüm nefesi bıraktım nefesim kirpiklerini hareket ettirdi, göz kapaklarını kapattırdı, açtırdı.
Aynı gevşeklikte dalgayla cevap verdim.

"Yok gitti sıkılmış, Güneş var sadece o da duş alacakmış her şey malum rayında bir tren."

Sesimin normal volime inmesine sinirlenirken ayağımı yere vurdum kollarımı göğsümde birleştirdim.

"Bana açıklama yapmak zorundasin hemde hemen, bize ne şu anda ondan bundan?
Kurtulmamız gereken bir şey var hatırlatırım ve daha isminiz dışından bir halt bilmiyorum beni burda zorla tutuyorsunuz resmen saçma salak bir ülke de üstelik."

Cümlelerim yine  bir şeyleri uçurdu.
Artık bu ülkede isyanlarımın doğal afetle çıkartmasını şaşırmıyordum, aldırmadım.
Aniden kolumu kavradı uyguladığı güç canımı yakarken diğer elimi elinin üstüne yerleştirip çekmeye çalıştım.

"Beni sürekli bir şeyler açıklatmak zorunda bırakma ve bir kere söylenilen şeyi anla.
Üstüme gelmeye devam edeceksen seni başına iki köpek dikip bir kulübeye kitleyeceğim bir yıl boyunca yemin ediyorum orada günyüzü görmeden kalırsın beni delirtme sesini bir daha yükseltme BANA!"

Karanlığın Hükmü +18Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin