Heulwen

194 12 0
                                    

Multimedya Jonathan Turner. Şarkımız ise Lana Del Rey'den Wicked Game. İyi okumalar.

*

"James, hayat fedakarlık ister ve ben bu yüzden ailemden ve aşkımdan vazgeçtim ya da vazgeçmiş gibi yaptım. Bilmiyorum."

*

Bakışlar, bir sürü kelimeyi barındırır içinde. Bir bakış size dünyaları söyler ya da bir bakış sizi sessizliğe gömerdi. Zaten dilimiz lal olsa bakışlarımızla iletişim kurmaz mıydık?

"Avarielle Croce ve Jonathan Turner, neşeli bir akşam yemeği sofrasında bakışarak be elde etmeye çalışıyorsunuz?"

Ve bakışlarımız bazen susturulurdu. Bakışlarımı bacaklarıma sabitledim ve bu sefer kulaklarımla ortamı görmeye çalıştım. Jonathan ile su kazasından sonra bir şey değişmişti. Jonathan, sürekli çalışıyor ve deneyi rafa kaldırmaya yarayacak o kanıtları bulmaya çalışıyordu. Sadece benim için hazırlanan yemeklerde ve akşam ailemle konuşurken konuşabiliyorduk. Fazlası bizim için zarardı, fazlası diğerlerini şüphelendirirdi.

"Yemeğin bitti mi, Avarielle?"

Vada'nın koluma dokunmasıyla içimden ürperti dalgası geçti. Böyle ani olaylara karşı hassastım ama anında kendimi toparladım ve ona dönüp, "Evet, bitti efendim." dedim ve masadan izin isteyip kalktım.

Normalde tek nefret ettiğim kişi Bay Turner'dır. Jonathan ile ne zaman yalnız kalmaya kalksam mutlaka yanımıza gelip bir şekilde engel olmaya kalkıyordu. Evet, o da biliyordu ki Jonathan'da deneyden hoşlanmıyordu. Vada ile Beatrice ise belirsizdi. Bana iyi davranıyorlardı. Benimle özel ilgileniyorlardı nerdeyse ve sanırım bu yüzden onlardan nefret edemiyordum. Yine de bu onların da düşman oldukları gerçeğini değiştirmiyordu.

Merdivenlerden kendimde bile olmayarak çıktım ve odama girdim. Bu sırada Val yatağımda yayılmıştı.

"Val, kime güveneceğimi bilmiyorum. Sanırım Jonathan hariç bütün alexandrialar kötü."

Bu sırada Val miyavlayıp geri yattı. Evet, o çok tembel bir kediydi ve benim yatağımdan asla inmezdi. Bu sırada bende Val gibi yatağa yatıp tavanı izledim. Şöyle bir gerçek vardı, eski hayatımı özlüyordum. Sadece zamanı geriye alıp Jonathan ile tanıştığımız güne gelmek istiyordum. Biliyorum, o gün kırbaç yemiştim ama beni o gün öperek iyileştirmesi paha biçilmezdi. Bir de bu deney olmasaydı bir psikolog olacaktım. Ah, hayallerim yarım kaldı ve ben sadece izledim.

"İyi misin?"

Jonathan'ın bu ani gelişinden gözlerim açıldı ve bir refleksmiş gibi yataktan fırladım. Beni böyle yatarken görmesi hiç iyi olmadı. Kendimi düzelttim ve gözlerimi menekşe moru gözlerine diktim. Gözlerinden muziplik akıyordu.

"İyiyim. Öylesine yatıyorum işte." dedim utana sıkıla. Durumumu açıklamam gerekiyormuş gibi hissettim. Bu sırada o da başını öne eğdi ve benim içimden bir şeyler koptu sanki. Utangaçken bile bu kadar şirindi. Kalbim bu görüntüsüyle pır pır etti.

"Biraz oturup konuşalım mı? Seninle iki kelime edemedik. Konuşman, hoşuma gidiyor."

Utanma sırası yine bendeydi. Normalde bana iltifat edilirken hiç utanmam ama Jonathan edince farklı oluyordu tabi. Yerdeki parkeleri incelerken Jonathan'a yatağı işaret ettim ve bende oturdum. Heyecanım beni tıpkı kanı akışı ele geçiriyor ve her hücremi diken diken ediyordu. Tuhaf ama güzel bir histi.

"James, senin düşmene sebep olduğu için çok üzgün. Yüzmeyi bildiğini zannetmiş ki bence yüzmeyi bilmediğin anlaşılıyordu."

Bende bu sırada ona döndüm ve gülümseyen yüzüyle karşılaştım. Bana ben hariç herkesin gülümsemedi güzeldi ama Jonathan'ınki farklıydı. O gülünce sanki güneş doğuyor ve etraf aydınlanıyor gibiydi. Gözleri, o anda bütün mutluluk anılarını barındıyor gibiydi. Gülüşü, bana göre cennetin bir parçasıydı. Bende gülüşünden etkilenerek muzip bir şekilde gülümsedim.

Evrim: Umudun DoğuşuHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin