"Evlerine dönmeyenler için
Gece yarısından sonra.
Lambalar yakarım ben de."Behçet Necatigil
10 OCAK/ İSPANYA
Sınırların dikildiği yerde, zihinler özgürlüğünü ilan eder; kontrolün sıkı ağları arasında bile, umut sessizce de olsa ışığını süzerek parlar.
Kapı üç defa aralıklı olarak tıklatıldı. Mr. Garcia, elinde bir tabak Empanadas ve biraz meyve suyu ile içeriye girdi.
Yaşlı bedenine bir türlü tam oturmayan takım elbisesi ve eve özel giydiği terliği pek de uyumsuzdu bugün.
"Sana biraz Empanadas getirdim, Lily." diyerek önce tepsiyi masaya bıraktı. Ardından arka cebinden, üzeri Günebakan çiçekleri ile süslü bir mektup çıkardı. Leyla'nın gözleri bu gördüğü karşısında kocaman açıldı. Ondan haber gelmeyeceğinden o denli emindi ki.
"Ondan mı?" Sordu heyecanla yatağından kalkarken. Elleri titriyordu. Onu görmeyeli uzun zaman olmuştu. Ne onunla yüz yüze konuşabiliyor, ne de ara ara gönderdiği bu mektuplar dışında onunla görüşebiliyordu.
Cesaret istiyordu onu sevmek. Cesaret istiyordu ailesinin karşısına onunla çıkabilmek. Onda olan bu cesaret sevdiği o korkak adam için geçerli değildi.
"Bu sabah geldi. Hemen gitmesi gerektiğini söyledi ve gitti."
Bir an yüzü asılır gibi oldu ama mektuba olan sevinç baskın gelmişti. Gülümseme ve titrek adımlar eşliğinde Mr. Garcia 'nın elinden mektubu aldı.
"Çok teşekkür ederim Mr. Garcia. " diyerek başını salladı Leyla. Uzun ve aşk dolu bur bakış attı mektubuna. Günebakan çiçeğinin hikayesinin bu defa mutlu biteceğinden emindi.
Leyla aşkın cefa gerektirdiği biliyordu. Ama artık bu cefa acılı bir sancı haline gelmişti. Sevdiği adamın abisine olan bu korkusunu anlamıyordu. Oysa Leyla her akşam onu abisine anlatıyor, sevincini, üzüntüsünü paylaşıyordu.
Mektubu sanki canı varmış da, sert davranışları canını yakacakmış gibi özenle açtı. Önceden gelen binlercesinin yanına özenle kaldırdı. Sarı ve turunç rengindeki defter yaprağına mükemmel bir el yazısıyla yazılmış mektup, bir de o gibi kokuyordu. Zaten bir girdiği yerden sanki gün boyunca onun kokusu yayılıyordu.
Yatağına sırt üstü uzanarak mektubu içli içli izlemeye koyuldu. O diye öptü, kağıt parçasını. O diye sevdi, cansız kağıdın her bir yanını. Onun kokusu dolsun diye içine, defalarca kokladı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
𝑃𝑅𝐸𝑆𝑇𝑂
RomansaKayıp bir aşkın yankıları, piyanonun siyah beyaz tuşları arasında hüzne dönüşen melodilerle dolup taşar... "Bir piyanist, bastığı tuşlarda hayatını arar..." "Bir şair, şiirdeki dizelerin sahibini..." Ne sen bulabilirdin beni kalabalıkta, Ne ben ar...