"Eh tabi bazı insanlar doğuştan utanmaz"
Koyu kahve rengi saçları ve is grisi gözleriyle kurduğu her bir kelimeden gurur duyan Brielle Anteros'un Juvelian ile sürekli atışmalarını romandan hatırlıyorum.
Brielle Anteros'un hayran olunası güzelliğinin yanında içi de bir o kadar fitne dolu. Kadını uzun uzun incelediğimin farkına vardığımda dikkatimi yeniden topladım.
Sahte gülümsememi sunarak "Gerçekten doğru söylüyorsunuz leydim. Örneğin bana selam bile vermeden konuşmaya başlamanız gibi" dedim sol kaşımı kaldırarak.
Anteros ailesi her ne kadar soylu olsa da Castillolardan aşağıdalardı. Brielle güç oyunu mu istiyordu? O halde karşımda duran bu güzel kadınla her oyuna varım.
Bu kadar üstten konuşan birine de yerini hatırlatmak gerekir ve bu zevkle yapmaya hazırım.
Brielle'nın dumura uğrayan yüzü Juvelian'dan sakin bir yaklaşım beklemesinden kaynaklanıyor olmalıydı. Romanda Juvelian en ufak olaya bile çabuk patlardı. Brielle Anteros da bunu bildiği için Juvelian ile uğraşmaktan geri kalmazdı.
Sahte öksürüğüyle şaşkınlığını atıp durumu toparlamaya çalışan Brielle dizini hafifçe kırarak referans yaptı.
"Bu kabalığıma karşılık ben ve diğer leydilerle masada oturmaya ne dersiniz?" dedi samimiyetsiz gülümsemesiyle.Kibarlık mı yaptığını zannediyor? Sen ve senin gibi insanlara katlanmak bir ceza ama zaten yapacak hiçbir şeyim olmadığı için kabul ettim. Ayrıca oturup sakince şarap içmek hiç fena olmaz.
Brielle'nın yönlendirmesiyle onu takip ettim. Masada bulunan dört kadın kalkık kaşları ve kocaman gözleriyle bize bakarken ne olduğunu anlamaya çalışıyorlardı.
"Leydi Juvelian da bana eşlik edicek" dedi gülümsemesi hâlâ yüzündeydi. Brielle Anteros'un kurduğu cümleden sonra bir şey diyecekmiş gibi duran kişiyle birlikte diğer üç leydi de önüne döndü.
Kendi aralarındaki sohbete belki katılırım diye dikkatle dinliyordum ama yavaş yavaş koyulaşan sohbeti sadece dinlemekle kaldım zaten sohbete katılmamam için ellerinden geleni yapıyorlardı.
Akışına bırakıp etrafa bakınmaya başladım. Masanın konumu itibariyle de salonun her yerini görüyordum. Declan hareketli bir sohbetin ortasındaydı. Yanında ise bir kaç adam ve rahip vardı.
Jeffrey gergin yüzüyle arkası bana dönük bir adamla sohbet ediyordu. Dikkatim dağıldığı için elime dökülen kırmızı şarabı yeni fark etmiştim. Masadaki kadınlardan biri eğlendiğini gizleme gereği bile duymamıştı.
"Leydim ne kadar da sakarsınız" hadsiz tavrı sinirimi gerçekten sinirimi bozuyor.
Şarabı kasten döktükleri de çok belli."Hangi ailedensiniz leydim" Kısık gözlerim ve çatık kaşlarım ile bana gülen kişiye bakıyordum. Aile adıyla anılmak hiç de ahlaki bir davranış değil belki de ama işler burada tam olarak böyle yürüyor ve ben de ayak uyduruyorum.
Böyle bir soru beklemeyen kadın yine de sorumu cevapsız bırakmadı.
"Aston. Valeska Aston" babasının adını söylediğini anlamıştım."Aston... Kraliyet ailesinin kıçını yalayan haşerelerden biri olarak bana yani Castillo ailesinin tek kızına nasıl böylesine kendini bilmez bir tavırla yaklaşırsınız anlayamıyorum" dedim. Sinirli bakışlarım sahte endişeme zıttı.
Aston ailesi kuşaktan kuşağa, kraliyetin kirli işlerini el altından yürüten bir avuç kendini bilmezden başkası değil. Karşımdaki leydinin babası Valeska Aston ise sübyancı bir pislik.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
GÜNAHSIZ GÜNAHKAR
Historical FictionTanrı tarafından bana yeni bir şans verilmişti ama neden tekrar ölmek zorundayım ki! Hayır! Juvelian'ın kaderini kabul etmiyorum kendi hayatımı dilediğim gibi yaşayacağım ölmek istemiyorum! Kartlar yeniden dağıtılırken oturup urganın boynumda yer e...