Nefrete sevgiden fazla güvenirim,
Çünkü nefretin sahtesi olmaz.
DostoyevskiCastillo malikanesine ve geçirdiğim sıkıcı günlere alışıyordum. Bugün hava ayrı bir güzel olduğu için dışarıda çay içmeye karar verdim. Sonuçta keyif yapmak benim de hakkım. Özellikle o günden sonra.
Hizmetçilerden öğrendiğim kadarıyla baş hizmetçi diktatörlüğü ile kendinden kıl aldırmıyormuş. Baş hizmetçi hakkında ne yapacağımı bilemiyorum ayrıyeten romanda baş hizmetçiden bahsedildiğini pek hatırlamıyorum.
Ayrıca Kratos'a sinirli olduğumdan dolayı yüzüne karşı kovuldun diye bağırmama rağmen bana dediği tek şey "böyle bir yetkiniz Yok leydim" oldu.
Sözde korkulan ve Castillo dukelüğünün biricik leydisiyim ama hiç bir haltta söz hakkım yok!
Kratos'u kovamayacağımı öğrenip iki gün izin verdim, şaşılacak derecede bu isteğime memnun kaldı.Düşüncelerimden sıyrılıp kütüphaneden çıktım. Burayı da etrafı gezdiğim sırada bulmuştum. Cennet; dört bir yanım boyumdan büyük kitaplık ve rafları çeşit çeşit romanlarla dolu. Elime aldığım kitaba da çok odaklanamadım zaten o yüzden çay içme fikrim için Alice'e bakınmaya başladım.
Normalde Kratos'dan isterdim ama izinli olduğu için bulmak bana düştü. Hayır yani anlamadığım, çalışanların benim peşimde dolanması gerekirken niçin ben onların peşinde onları aramakla sürünüyorum.
Mutfak daha yakın olduğu için ilk oraya bakmaya gittim. Gri tonlarındaki mutfakta beş çalışan oradan oraya koşturuyor, şef olduğunu kıyafetinden ve "aşçı göbeğinden" anladım orta yaşlı adam da sinirli sinirli bağırıyordu.
Bu kargaşanın sebebini merak etsem de uzaklaşmak istedim çünkü o kaotik ortamdan sağ çıkabileceğimi düşünmüyorum.
"Haydi. Biraz acele ed-! " Şefin bağırmasını yarıda kesme sebebinin ne olduğunu merak ederken gözlerimizin kesişmesinden anladım.
Herkes elindekini bir anda yere bırakınca çıkan gürültülü çelik sesleriyle gözlerimi sıkıca kapattım. Açtığımda ise aval aval bakışmaya başladık.
"Le-leydim sizin burada ne işiniz var?" diyen iri adamı es geçip içeriye girdim.
"Misafirimiz mi var?" dedim gülümsüyerek.Fısıltı ile konuşan biri "gü-gülümsüyor" dedi sanki kıyamet habercisi gibi. Onları duymadığımı sanması da ironikti hele de o dehşete kapılmış ses tonuyla.
"Görüyorum ahmak" diye yanıt verdi diğeri.
Gözlerimi onlara değdiğimi fark etmeleriyle susmaları bir oldu. Tekrar şefe baktığımda ise hâlâ cevap vermemiş olması ile sorumu yineledim.tek kaşımı kaldırıp "Bu hazırlıklar misafirimiz için mi?" diye sordum.
"Bugün ki misafirler oldukça önemli insanlar leydim" demesi sinirimi bozmaya yetmişti.Misafirler umrumda dâhi olmasa da yavaşça iri adama yaklaştım. Her adımımda o da geri geri gidiyordu. En sonunda durmasını sağlayan ise mutfak tezgahı oldu. Sakin bir halde üzerine eğildim.
"Castillo ailesinin her misafiri değerlidir ihtiyar. Peki gelecek olan misafirler kim?" demem ile yutkundu. Üstünden gelen iğrenç et kokusuyla geri çekilmek üzere iken "d-doğru söylüyorsunuz leydim ama kim olduklarını bilmenize gerek yok. Ne de olsa bugün yine odanızda olacaksınız"
Konuşmama fırsat verilmeden çalışanlardan siyah saçlı bir erkek söze atladı "hem yemeği yine rezil ederseniz kral hazretleri ve duke çok sinirlenir" dediğinde kralın gelicek olmasına şaşırsam da boş boğazlığı için bu oğlana bir hediye vermem gerekiyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
GÜNAHSIZ GÜNAHKAR
Historical FictionTanrı tarafından bana yeni bir şans verilmişti ama neden tekrar ölmek zorundayım ki! Hayır! Juvelian'ın kaderini kabul etmiyorum kendi hayatımı dilediğim gibi yaşayacağım ölmek istemiyorum! Kartlar yeniden dağıtılırken oturup urganın boynumda yer e...