✧harem✧

16 2 0
                                    

LENA'DAN

"kalksana artık!" dürtülmemle gözlerimi halsizce açtım. Başım bu sefer diğerlerine göre daha çok ağrıyordu. Yatakta doğrulduğumda başımdaki oda arkadaşımı gördüm daha adını bile bilmiyordum. "Sonunda kalktın be yeter artık gidiyorum" tam kapıdan çıkarken konuştum "bekle! Senin adın ne?" hafif bana döndü ve konuştu "hah benim adım mı? Adım Kai. Şimdi çabuk ol yemek vakti geldi de geçti bile" istemsizce ayağa kalktım "ben ne giyicem ki?" soran gözlerle ona bakınca bana dönmeden "dolaptan seç bir şey giy" dedi ve odadan çıktı.

Bense dolabın yanına gittim ve kapağını açtım. Bunlar çok rahatsız edici görünüyordu. Onlarca kaftandan bir tanesini alıp giyindim. Krem rengindeydi ve üzerinde bolca işleme vardı, özenle yapıldığı her yerinden belliydi. Aslında o kadar da rahatsız edici değildi.

Sonunda aklıma odadan çıkmak gelince aşağı indim. Yuvarlak şeklinde, yerden o kadar da yüksek olmayan tahta bir masa vardı ve kızlar onun etrafında yere oturmuş yemek yiyorlardı. Ben nereye oturacağımı düşünürken bir kız bana el işareti yaptı. Yanına gittiğimde beni kolumdan tutup yere çekti "gel yanıma otur, benim adım Liv bu arada" karşı koymadan yere oturduğumda kıza bakıp gülümsedim "lena bende" elimi kıza doğru uzattım, ilk önce bakışları elim ile gözüm arasında gidip gelince sıkmayacağını anlayıp elimi geri çektim.

"Çok bekleme kahvaltını yap" liv'in dediğine cevap vermeden yemeklerden yemeye başladım. Neden elimi sıkmamıştı ki? Çaktırmadan eline bakmaya çalıştığımda fark etmiş olmalıki ellerini bacak arasına gizledi. Ne saklıyordu bu kız? Neyse elbet bir gün öğrenirdim.

Aslında buraya nasıl geldiğimi soracaktım ama sormadım çünkü daha fazla düşünüp moralimi bozmak istemiyordum. Şuan ki tek amacım buraya uyum sağlamaktı. Daha ağzıma bir kaç lokma atmıştım ki içeriye kâfa olduğunu düşündüğüm kadınlar girdi "hadi kızlar derse, hadi!" herkes kafanın sözüyle sıraya girerken bende geri kalmayıp sıranın en arkasına girdim. Yavaşça ilerkerken koridoradan geçtik ve büyük bir odaya geldik.

Odanın etrafına küçük masalar yerleştirilmişti, galiba yine yere oturacaktık. Herkes yerini bildiğinden hızla otururken ben oturmalarını beklemiş ve boş kalan bir yere geçmiştim. Sol yanımda Liv vardı, sağımda ise kimse yoktu. Biraz sonra bir kadın gelip ortada durunca ilk önce bizi süzdü ve dersi anlatmaya başladı.

BİR KAÇ SAAT SONRA (LENA'DAN)

Sonunda ders bittiğinde hızla ayağa kalktım ve kollarımı açıp esnedim. Oturmaktan bacaklarım acımısştı, sahi ne kadardır burada oturuyorduk? Gözlerimi etrafta gezdirdiğimde bana yargılayıcı bir şekilde bakan kadını gördüm ve görmemle kollarımı indirmem bir oldu. Dersi dinlememiştim, hatta bir ara uyuya kalmıştım ama kadının bakışlarından bu hareketimin ayıp karşılandığı belli oluyordu.

Liv yanıma gelip koluma girdiğinde diğerleriyle birlikte yürümeye başladık. "İçimden bir ses dersi dinlemediğini söylüyor, Lena?" sorarcasına bana baktığında konuştum "tanrılar aşkına! O dersi kim dinler? Kaç saatlik bir dersti o?!" dediğime gülüdü ve bu sefer o konuştu "haklısın çok uzun bir dersti, ayrıca su tanrısı kimin umrunda benim sevdiğim var zaten, imkansızım o benim" iç çekerek konuştuğunda şaşkınlıkla ona baktım. Sevdiği biri mi vardı? Kimdi ki?

"İmkansız mı? Kimden bahsediyors-" sözümü kesen şey koridorda ki şövalyenin bağırmasıydı
"DESTUR! SU TANRISI GELİYOR!" bütün kızlar saçlarına şekil verip sıraya girdi ve kafaşarını eğdiler, bende ayak uydurarak kafamı eğdiğimde Liv ile konuşurken birazcık olsun unuttuğum ama şimdi tekrar ortaya çıkan ağrıyla yüzümü buruşturdum. Başım bu sefer çok ağrıyordu.

Sert adımlar odada yankılanırken kimseden ses çıkmıyordu. Ağrım daha da şiddetlendiğinde ne kadar dirensemde başımdaki ağrı galip gelmişti, gözlerim kararırken gördüğüm son şey bana endişeyle bakan mavi gözlerdi.

JACK'TEN (SABAH)

Uyandığımda hiç beklemeden kalkıp giyinmeye başladım, zaten beni bekletebilecek kadar önemsediğim biri ya da bir şey yoktu.

Giyinip hızla odadan çıktığımda direk çalışma odasına girdim. Hayatım aynı şekilde geçip gidiyordu zaten. Uyan, giyin, çalış ve yat. Her gün sadece bu dördünü yapıyordum. İlk başlarda işim çok olduğu için zaman bulamıyorum sanardım ama şimdi anlıyordum ki bu zaman bulamama değil zamanını geçirecek bir şey bulamama idi. İşim yoktu zaten, sadece önceki şeylere bakıp duruyordum.

Bunları düşünmek istemediğim için önümdeki dosyalara odaklandım ve çalışmaya başladım.

BİR KAÇ SAAT SONRA (JACK'TEN)

Elimi sinirle masaya vurduğumda masa sertçe sallandı. Çıkmıyordu! Gözleri aklımdan çıkmıyordu! Tam odaklandım derken dün geceki konuşmamız aklıma geliyordu ve bütün
okuduklarımı, bildiklerimi unutuyordum. Sanki onu görmeye muhtaçmışım gibi hissediyordum. Normalde ne kadar muhtaç olmaktan nefret etsemde şuan içimde o kıza karşı hiç bir nefret yoktu aksine...

Aşık olmaktan korkmuyordum ama daha kızı tanımıyordum bile. Birinin sadece yüzüne aşık olunmazdı dimi? Daha benim hakkımda ne düşündüğünü bilmeden onu benim yapamazdım. Duygularım fazlasıyla karışmıştı ama beynim sadece bir şeye odaklanmıştı ve bende onu yapacaktım.

Bir hışımla odadan çıktığımda arkamdan gelen Simon'ı umursamadan hareme doğru hızlı hızlı yürümeye başladım. Sonunda haremin kapısına geldiğimde içeriden şövalyenin sesini duydum, gelişimi haber veriyordu. Ordaydı demek.

Koridora girdiğimde gözlerim ilk onu aradı, sonunda hedefini bulduğunda rahatlamıştım. Ayrıca Mark'ın yanına gidip haremde olan olayları dinleyecektim. Yürürken gözlerim hep Lena'nın üzerindeydi. Tam yanından geçerken yere yığılmasıyla istemsizce belinden tuttum. Ben düşmesini engellerken Lena'nın gözleri kapandı.

Kapanan gözlerle sinirlenirken bağırdım "HEKİM ÇAĞIRIN!" herkes bağırmamla korkup harekete geçerken hekim geldi ve Lena'yı alıp götürdü. Gitmesini beklerken gözden kaybolunca bende mecbur Mark'ın odasına doğru ilerlemek zorunda kaldım.

YAZARDAN

Olanları köşeden izleyen Simon gevşekçe sırıtarak mırıldandı
"oldu bu iş" ardından çoktan yola koyulmuş olan Jack'in arkasına takıldı.

Liv endişeyle Lena'yla şifa odasına giderken Kai ise kıskançlıkla odasına çıktı. Lena bayılmadan önce Jack'in ona olan bakışlarını görmüştü. Kai Lena'ya gelen yeni kıyafetleri makasla kesip yere attı ve kendi yatağına oturdu. Hıncını alamadığı için yatağını yumrukladı ve olduğu yerde tepindi. Ona göre Jack onun olmalıydı, o kraliçe olmalı ve mücevherleri o almalıydı ama şimdi bir kız gelmiş ve herşeyi mahfetmişti. O kızı yok etmeliydi.

Kai kendince bir plan kurarken, planlar kuran sadece o değildi.

Nasıl olmuşş?

Bence çok güzel oldu

Kai ve Liv nasıll?

Birdahaki bölümde görüşürüzz 🧊









Tanrının KalbiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin