♢seçim♢

13 1 0
                                    

LENA'DAN

Yine yatağımdaydım. En son hatırladığım şey ise...

Korkuyla vücudumu kontrol ettiğimde hiç bir şeyimin olmadığını gördüm. Ben yatakta otururken kapı hızla açıldı ve Liv korkuyla yanıma geldi "Lena uyanmışsın, iyi misin? Bir şey getireyim mi? Ne getirsem ki?" o telaşla kıpırdanırken kolundan tuttum ve onu durdurdum "merak etme bir şeyim yok ama Kai'ye ne oldu?" o saniyeler içinde dedikodu moduna girerken kolundan çekip yanıma oturttum. O da itiraz etmeden oturunca anlatmaya başladı.

"Sana bir şey yapamamış sen korkudan bayılmışsın, ben o sırada Mark ile odadan çıkmıştım senin çığlığını duyunca geldim" yüzünü sinsi bir gülümseme ele geçirdi "bizimle beraber herkes oraya toplandı tabii, kim geldi biliyor musun?" olumsuz anlamda kafamı sallarken kaşlarım çatılmıştı bile "o da gelmişti" imalı imalı bana bakarken hala anlamamıştım
"o da kim?" "kim olacak su tanrısı" diyerek heyecanla konuştuğunda yüzümün kızardığına emindim.

Ama çok utanmadan tekrar dün olanlar aklıma geldi. Kai'nin cebinden çıkardığı şey bir çakıydı. Bende ölmek istemediğim için dolayısıyla çığlık atmıştım ama bu kadar duyulacağnı düşünmemiştim, evet sesim biraz fazla çıkmış olabilirdi ama bu sayede hayattaydım.

Moralimin düştüğünü anlayan Liv durdu "ne oldu Lena?" beni düşündüren soruyu sonunda sordum "hala Kai ile mi kalacağım?" Liv sorduğum soruya güldü, niye gülüyordu ki?

"Tabii sen o olayı bilmiyorsun, tanrımız Kai'yi saraydan gönderdi, hem de soylu bir aileden gelmesine rağmen" ne yani benim için soylu bir ailenin kızını mı göndermişti. Bildiğim kadarıyla soylu aileler tanrıyla iyi anlaştıkları için kızlarının yaptığı kötü şeyler görmezden gelinirdi, ama o hataya göz yummamıştı.

"Geleli daha bir kaç gün oldu ama başın bir beladan başka belaya girip duruyor" Liv doğru söylüyordu, saraya gelmeden önce de sonra da bir şey değişmemişti.

Beni düşüncelerimden çekip alan Liv'in sesiydi "Mark bugün, tanrının keyfini yerine getirmek için bir dans gösterisi hazırlayacağını söyledi" kaşlarımı çatıp ona baktım "ne alaka şimdi?"
omuz silkti "bilmiyorum, ama tanrının sol kolu Simon bugün beş tane dans edecek kız seçecekmiş, umarım seçilmem, sevdiğim bir adam varken başka bir adamın önünde kur yapmak istemiyorum" "ya seçilirsen ne olacak" iç çekti "bir şeyler yapıp kurtulmaya çalışacağım, veya hiç seçilme şansım olmaz" ümitle bana baktı "belki seçilmem dimi?" hafifçe ona doğru eğildim "saklan o zaman, Simon kızları seçerken burada bekle, hiç bir kızın seni ifşa etmek isteyeceğini düşünmüyorum, sonuçta herkes onun kadını olmak için can atyor" hızla kafasını tamam anlamında salladı.

"O zaman sen aşağı in ben buradayım" kafamı salladım "tamam ben iniyorum" dedim, Liv giyinmem için arkasını dönerken ben üzerime sıradan bir kaftan giyindim. Son kez ona bakıp aşağı indim.

Tam indiğim anda bir kâfa içeri girdi ve bağırarak konuştu "hadi kızlar sıraya dizilin bay Simon geldi!" haremde fısıltılar yayılırken sıraya dizildiler, tabii bende araya bir yere geçmiştim. Benim için yeterince köşeydi. Köşeyi seçmiştim çünkü bende Liv gibi yeterince tanımadığım bir adamın önünde dans etmek istemiyordum.

İçeri Simon diye bahsettikleri adam girince herkes kafasını eğdi, gördüğüm kadarıyla altın sarısı saçları ve açık mavi gözleri vardı. Yavaşça sıraya yaklaştı ve Kızları iyice inceledi.

Sanki gözü kapalıymışcasına dört tane kız seçti ve yine dikkatle baktı. Gözleri en köşeye sinmiş beni buldu ve sinsice gülümsedi, ben kafamı eğmediğim için hemen eğdim. Gelip tam karşımda durunca kafamı kaldırmadım.
"Bu kızı da alın"

Ben duyduğum cümleyle olduğum yerde kalakalırken bana bakan kıskanç gözleri hissedebiliyordum. Tanrım niye hep beni buluyordu ki?!

Ben hâlâ olduğum yerde dururken Simon gitmiş, ardından kızlar odalarına çıkmışlardı. Ben de sonunda kendime geldim ve koşarak odaya çıktım. Liv beni kapıda karşıladı ve koluma yapıştı "ne oldu?" ona baktım ve olanları anlatmaya başladım.

JACK'TEN (BİR SAAT SONRA)

Yine çalışma odasındaydım ama bu sefer çalışmak yerine düşüncelerimle boğuşuyordum. Mark bir dans gösterisi hazırlayacağını söylemişti ama hiç istemiyordum. İstesem tek bir lafımla durdurabilirdim ama bir saat önce Simon yanıma gelmiş ve beş kızdan birinin o olacağını söylemişti ve ben nasıl olacağını düşünmeden edemiyordum. Artık onu sevdiğimden emindim ve sevdiğim kadının önümde dans etme düşüncesi bile kalkmama  neden oluyordu.

Kapının tıktıklanmasıyla bağırdım "gel!" bacaklarımı kapatma gereği duymadım çünkü kimse benimle konuşurken yüzüme bakacak kadar cesaretli değildi. "Efendim, Simon bey zamanın geldiğini söyledi" "çıkabilirsin" zamanı gelmişti demek.

Dans bittikten sonra her zaman olduğu gibi benden bir kızı seçmemi isteyeceklerdi, hep isterlerdi ama ben dans olmasını baştan engellerdim, sadece annem ölmeden önce onun ısrarıyla dansı engellemiyordum, danstan sonra kız da seçmiyordum zaten. Gözlerimi yere dikip bitmesini bekliyordum sadece. Bence olması gereken de buydu.

Kız odadan çıktığında ayağa kalktım ve odadan çıkıp dansın olacağı yere doğru gittim. Dans, içinde küçük bir taht olan orta büyüklükte bir odada oluyordu.

Odaya vardığımda tahta oturdum ve beklemeye başladım.

LENA'DAN

Boynuma bir çeşit koku sürülüp üzerime mavi, abartılı bir kaftan giydirilirken ben karşımda prova yapan iki kızı izliyordum, gerçekten onu etkilemek için herşeyi yapıyorlardı.

Liv'e seçildiğimi anlatır anlatmaz görevliler bizi hazırlamak için çağırmıştı ve buraya getirmişlerdi.
Şu anda tahtın üst çaprazındaki odadaydık ve camı olmayan pencereden o gözüküyordu.

Görevliler işlerini bitirince beklememizi söyleyip çıktılar. Diğer kızlar hemen pencereye koştu ve gizlice bakmaya başladılar. Tabii ki ben geri kalırmıyım?

Kenardan bakarken onu gördüm ve görmemle geri çekilmem bir oldu, çünkü göz göze gelmiştik.

Kan yanaklarıma şıçrarken duvarla bir bütün olmuştum bile. Şüphelerim doğru çıkmıştı. Bu oydu. Sürahimi dolduran adamdı. İnkar etmiyorum ondan hoşlanmıştım. Ama aşık değildim, aşk acı demekti ve ben acı çekmek istemiyordum.

Diğer kızlar hâlâ ona bakarken ben odanın köşesine geçmiş öylece zamanın gelmesini bekliyordum.

YAZARDAN

İkiside inkar etmiyordu artık. Evet seviyorum diyordu ikiside.

Artık yapılmsası gereken vardı. Dile getirmek.

Ama bu o kadar da kolay değildi.

Nasıldıı?

Fikirlerinizi yazın lütfenn

Birdahaki bölümde görüşürüzz 🌊

Tanrının KalbiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin